Yalçın Küçük; “Türkiye Üzerine Tezler” kitabının 1. cildinde Türkiye tarihinin Cumhuriyetin kuruluş yıllarından 12 Mart 1970 tarihine kadar olan dönemini sınıfsal bir bakış açısıyla ele alarak ticaret, sanayi ve tarım burjuvazisinin hem kendi aralarındaki mücadelelerini hem de devlet ve halk ile ilişkilerini analiz ediyor.
Ana akım tarih yazımında izlenen yöntem; birtakım olay ve olguların kronolojik olarak sıralanması ve toplumların gelişiminin büyük kahramanların, maceraların yanı sıra devlet, din ve ideoloji gibi kavramlar dolayımı ile anlatılmasından ibarettir. Türkiye toplumu analizlerinde de bu yöntem hâkim görünmektedir. Tarih yazımında konuyu ezilenlerin bakış açısından ve sınıfsal konumlanmalar etrafında ele alan çalışmalar son yıllarda gelişim göstermektedir.
TÜRKİYE’NİN DÖNÜŞÜMÜNE SINIFSAL BAKIŞ
Türkiye siyasi ve entelektüel hayatında çok önemli bir role sahip olan Yalçın Küçük’ün 1977 yılında yazdığı “Türkiye Üzerine Tezler” çalışması Türkiye toplumunun Cumhuriyet’ten bu yana geçirdiği dönüşümü sınıfsal bakış açısıyla ortaya koyuyor. Küçük, toplumdaki değişimi sadece işçi sınıfı açısından ele almıyor, sermaye içi çelişkiler ve sınıf içi mücadeleler ile devlet-sermaye ilişkileri dolayımı ile değerlendirerek farklı bir bakış açısı geliştiriyor. İlk kez 1978 yılında “Tekin Yayınları” tarafından yayımlanan ve 5 ciltten oluşan “Türkiye Üzerine Tezler” kitabı, daha sonra, 2007 yılında “Salyangoz Yayınları” tarafından tek cilt olarak yayımlanmış ve en son 2021 yılında “Kırmızı Kedi Yayınları” tarafından 1. cildi okura sunulmuştur. Yalçın Küçük, kitabının girişinde tezler kitabının dağda, zindanda, konaklarda ve soru sorulan evlerde çok okunduğunu iddia ediyor. Tezler’in 1977’den beri süren macerası günümüze kadar sürdüğüne göre bu fikre katılmamak mümkün değil ama tezlerin sosyalist kamuoyunda yeterince tartışıldığını düşünmüyorum. Küçük, ortaya attığı tezlerin yeni çalışmalarla çürütülmedikçe bu zamana kadar Türkiye tarihi üzerine söylenen ve yazılan pek çok şeyin unutulması gerektiğini vurguluyor. Tezler’i bir ekip ile yeni ulaştığı çalışmalar ve yeni ulaştığı kaynaklarla yeniden yazmayı planladığını söyleyen Küçük’ün bu planını gerçekleştirmesinin düşünce dünyamıza yeni bakış açıları getirerek geniş ufuklar açacağını düşünüyorum.
CUMHURİYET, SINIFSAL BİR OLAY
Küçük, genel kanının aksine Cumhuriyet’in yönetici ve kurucu kadrolarının aşırı bilgi düzeyinin söz konusu olduğunu söyler. Küçük’e göre; Cumhuriyet sınıfsal bir olay. Cumhuriyet’in gelişme doğrultusunu toplumdaki sınıfların karşılıklı güç dengesinden ve bunlar arasındaki mücadeleden bağımsız düşünmek mümkün değil. Yirminci yüzyılın ilk yılları yaygın grevlerin olduğu, işçilerin örgütlü mücadelesinin yükseldiği yıllar. Küçük, bu yıllarda Mustafa Kemal’in kendisine bağlı resmî Türkiye Komünist Partisi (TKP) kurma girişimini ve köylüleri kendi saflarına çekme yönündeki mücadelesini yükselmekte olan işçi hareketine bağlıyor. 11 Ekim 1920’de çıkarılan “Baltalık Kanunu” orman köylülerini yeni oluşan siyasi örgütlenmeye katılmalarını sağlayan bir yol oluyor. Bu kanun ile her köylüye yakınındaki ormandan iki hektarlık bölüm temlik ediliyor. Köylü ailesi bunu istediği gibi kullanma hakkına sahip oluyor. Orman köylüsü ise ormanı baltadan geçirerek arsaya çeviriyor. Küçük’ e göre bu sonucun bilinmemesi mümkün değil. Lozan Antlaşması’ndan sonra halk katılımına gerek kalmadığından kanun değiştiriliyor. 1924 yılında ise çıkarılan “İntifa Yasası” ile ormanlar yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekiliyor. Resmî komünist partinin kurulması da Bolşevizmin prestijinin yüksek olduğu bu dönemde, Türkiye’deki komünist hareketi kontrol altına alma isteğinden doğuyor.
İŞÇİ HAREKETLERİ VE İŞÇİLERİN TALEPLERİ
Tarihteki bazı eğilimlerin günümüzde de sürdüğüne dair pek çok tespit bulunuyor tezlerde. İşçi sendikalarının yöneticilerini satın alma ya da mutemet kimseleri getirme yönteminin İttihat ve Terakki Dönemi’nin bir keşfi olduğu argümanı iddia ediliyor. Kurtuluş Savaşı başlarken özellikle işçilerin yoğun olduğu İstanbul gibi yerlerde güçlü işçi hareketleri görülüyor. İşçi hareketlerinde işçilerin sadece ücret artışı ile yetinmedikleri görülüyor. Talepler arasında sekiz saatlik çalışma günü, gece çalışmalarında çift yevmiye, sağlık hizmetlerinin sağlanması, kadın ve çocuk işçilerin çalışma koşullarının düzenlenmesi, işçi çocukları için parasız eğitimin sağlanması da var. Türkiye’de gerek işçi sınıfına gerekse diğer ezilen kesimlere hakların tepeden verildiği şeklinde yaygın bir kanaat vardır. Küçük, bunun doğru olmadığını, özellikle işçilerin mücadelesinin hak kazanımlarında rolü olduğunu satır aralarında belirtiyor. Günümüzün emek tarihçilerinin mücadeleyi ön plana çıkaran araştırmaları tepeden verilen haklar görüşünün yetersizliğini açıkça ortaya koyuyor. Son dönem tarih çalışmalarında aşağıdan tarih yaklaşımının temel olarak alındığı ve yasal hakların geliştirilmesinde emekçi mücadelelerine ve emekçilerin gündelik hayatlarını ön plana çıkaran çalışmaların arttığını söyleyebilirim.
30’LARIN PANORAMASI…
Küçük, Cumhuriyet döneminin ve özellikle kuruluş ile 1930’lu yıllarının küçük burjuva iktidarı olduğu tezine karşı çıkıyor ve devletçiliğin özel sermayeyi geliştirme amacıyla kullanıldığına dikkat çekiyor. Ayrıca Cumhuriyet’in öncü figürlerinin, egemen sınıfların iktidarını güçlendiren uygulamanın geniş yığınlar üzerinde her türlü baskıyı yoğunlaştırmadan gerçekleştirilemeyeceğini bilecek kadar bilinç ve deneyim sahibi olduğunu ortaya koyuyor. Serbest Fırka’nın 1930 yılında kapatılması, 1932 yılında iş yasası vaat edilmesi, CHP’li yöneticilerinin kimliklerini gizleyerek halk arasında okur yazarlardan işçi milletvekili arayışı, 1932’de Halkevleri’nin kurulması ve sendikaların CHP aracılığı ile burjuvaziye peşkeş çekilmesi gibi uygulamalar düzeni oturtma ve baskıyı artırma mekanizmaları olarak görülüyor. Küçük’e göre “Serbest Fırka” ile başlayıp devletçilikle devam eden 1930’lar, Cumhuriyet’in egemen sınıflarının ticaret ve sanayi burjuvazisi ile büyük toprak sahiplerinin iktidarını sağlamlaştırma ve güçlendirme dönemi olmuştur. 1930’larda sistemin ideolojik yönünü güçlendirmek için “Kadro” dergisi hareketi de zorunlu olarak ortaya çıkıyor. Kadro ideolojisinin temel dayanaklarını sınıfların ve sınıf mücadelesinin yokluğu oluşturuyor. Kadro hareketinin sınıf bilincini ortadan kaldırmak için başlattığı ideolojik mücadele, kanun maddeleri ile tamamlanıyor. Türkiye’de sınıfların olmadığını iddia edenler, sınıf bilincinin doğup yaşamasını önlemek için ceza ve iş yasaları çıkarıyorlar. Küçük, düzenin bu dönemde oturduğunu iddia ediyor ve düzeni oturtma mücadelesinde Köy Enstitüleri’nin kurulması, sanayileşme planlarının yapılması, Ceza Kanunu’na 141-142. maddelerin eklenmesi, grev yasaklı İş Kanunu çıkarılması, Öğretmen Dernekleri’nin kapatılması, TKP’nin sahneden çekilmesi, İngiltere ve Fransa ile ittifakın bu dönemde imzalanmasına ve bütün dillerin Türkçeden ve bütün kavimlerin Orta Asya’daki Türk boylarından geldiğinin bu dönemde uydurulmasına dikkat çekiyor. Kemalizmin 1930’lu yıllarda keşfedildiğini ve ideolojisinin yapıldığını öne sürüyor.
Yalçın Küçük, “Türkiye Üzerine Tezler” kitabının 1. cildinde Türkiye tarihinin Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından 12 Mart 1970 tarihine kadar olan dönemini sınıfsal bir bakış açısıyla ele alarak ticaret, sanayi, tarım burjuvazisinin hem kendi aralarındaki mücadelelerini hem de devlet ve halk ile ilişkilerini analiz ediyor. Cumhuriyet’in hâkim eğiliminin küçük burjuva karakterli olduğu, o dönemde sınıfların ve sınıf mücadelesinin bulunmadığı ve Cumhuriyet’in kurucu ve yönetici kadrolarının bilgisiz olduğu tezlerini çürüterek ve ana akım tarih anlayışını yıkarak son derece çarpıcı ve düşünce dünyamızı geliştiren tezler ortaya atıyor.
KÜNYE: Türkiye Üzerine Tezler 1, Yalçın Küçük, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2021, 326 sayfa.