Tanım Kimin Bilmem

Tanım kimin bilmem, ben sahaf arkadaşım Lütfü Seymen’den duyduydum, sahaflık “ölü evinden kitap alarak ölecek olanlara satmak” işi uğraşıdır. Başka sahaf arkadaşlarım oldu Sami beyden Nedret-Püzant ikilisine, kütüphaneme bir dolu “ölü”den devşirme yayın girmiştir. İstanbul’da ve Paris’te yıllar yılı avlandım, bazan solo, bazan Selçuk Altun gibi has avcı bir dostumla. Çevrede üne kavuşmuş hikâyedir: Selçuk’la, en az çeyrek yüzyıl olmuş, Kadıköy’de Çınaraltı sahaf dükkânına girmiş, “kural”ların farkına varmadığımız için adını sonradan öğreneceğim Tayfun Kurt’un pek kibar (!) olmayan tavrını görünce söylenerek dükkânı terketmiştik. Hikâyeyi kulaktan dolma anlatanlar bizim “laubali hareketler” yaptığımızı söylüyorlar, hayır, bütün yaptığımız uzanıp raftan bir kitap çekmekti — “uyarı levhâsı”nı görmeyerek. Levhâ benim gözümde kitabevi tarihimizin önemli ‘belge’leri arasındadır.

“Pek çok kitap delisi tanıdım, birkaçı (topu topu) zırdeliydi. Anımsayanlar olacaktır (gazetelere haber olmuştu), rahmetli bir sahaf, dükkânında raftan kitap çıkardığım için beni azarlamakla yetinmemiş, ardımdan vitrine fotoğrafımı yapıştırıp altına “Enis Batur Buraya Giremez” yazmıştı — sevecenlikle yâdediyorum o kitap delisini”. Özel Ansiklopedimden şu cümleler ve burada yaptığım hatayı gecikmeli biçimde onarmak istiyorum: Sözkonusu kişinin adını anmamışım denemede, belki de adını anımsayamadığım için (oysa Çınaraltı’nın bir meslekdaşından öğrenebilirdim pekâlâ): Erken yaşta kaybettiğimiz Tayfun Kurt’u, başında tutkunu olduğu GS şapkasıyla kitapları arasındaki fotoğrafıyla çeyrek yüzyıl geçmiş aradan, selâmlıyorum.

Enis Batur

tr_TRTurkish