Şubat’ın 29’unda doğan bahtsızlar için teselli bahaneleri

Yazdığı taşlama ve aforizmalarla 18. yüzyıl Alman yazınında önemli bir yer edinen Georg Christoph Lichtenberg, bu yıl 4 yıl sonra doğum günlerini gününde kutlayabilecek olan 29 Şubat doğumlulara, neredeyse 300 yıl önceden sesleniyor.

Ne denirse denilsin, doğum gününü yalnızca dört yılda bir kutlayan bir insan, diğer insanlardan daima farklıdır. Evet, hayatında doğum günleri daha az sayıda olan biri, bazı açılardan çok sayıda babası olan kalabalık zavallılar sınıfından daha mutlu görünmüyor gözüme; zira içimizde barınan ölümsüz varlık için, kendisi dışında aynı türden varlıkların da onun varoluşundan ve onun yaşamından sevinç duyduklarını görmekten, hatta gizliden gizliye tatmaktan ve koklamaktan daha hoş ne olabilir? 

Bu varlıkların sevinci, örneklerini gördüğümüz gibi her zaman en samimisi değildir, tamam, ama bu varlıkların seviniyormuş gibi yapmak zorunda olduklarını görmek de daha az nahoş değildir. Gerçi samimi sevinç sevgiyi ifşa eder, doğrudur bu; buna karşılık, samimi olmayan sevinçse, birçok örnekte sonsuz ölçüde daha değerli olan korkuyu ve hürmeti ele verir. 

Gelgelelim, Şubat’ın 29’unda doğmuş olan talihsiz yaratık, hayatında bu sevinç işaretlerinden, kolayca yapılabilecek bir hesaba göre, diğer insanlarla kıyaslandığında en az yüzde 75’ini kaybeder. Bu biraz ağırdır. Mahrum kalınan her ne olursa olsun, sıradan bir dilek, bir Carmen ya da gerçek bir şiir; isterse kitaplar, çiçekler, pastalar, havai fişek gösterileri, aydınlatmalar, top atışları olsun, bunların yüzde 75’i her zaman sabun köpüğü gibi yok olup gider. 

Hatta mesele çok önemli bir hâl alabilir. Diyelim ki bu bahtsız bir imparatorluğun ya da bir şehir okulunun başındaki kişi olsun; kendi doğum gününde, insanların gönlünden kopan hediyeleri zorla çekip alma hakkına sahip biri olsun. Böyle biri bir yıl var olup sonraki üç yılda var olamayan bir günde verilebilecek olan bir hediyeyi nasıl isteyebilir? 

Şubat’ın yalnızca 28 gün çektiği yılların 29. Şubatları gerçek Calendae graecae (Ç. N. Latince “Yunanların Günü”, “olmayan gün”, “çıkmaz ayın son perşembesi” anlamında bir deyim) değil midir? Peki, Yunanların Calendae’leri sadece onlar için ulvi, antika titizliğin, bu zarif ifadeyi uydurduğu şiirsel bir hiçlik olsa da, Şubat’ın 29’ları her dört yılın üçünde kamusal yaşamda ve gündelik ev hayatında gerçek, somut, sıradan birer hiçtirler, bu tamamen farklı bir şeydir. Birinden söz edilirken, beriki hissedilir. 

Şimdiye kadar bu eksikliğin salt fiziksel yanından söz ettik; ahlaki yönden kayıp çok daha büyüktür. Çünkü bilindiği gibi, her insan doğum gününde, bundan böyle bir şeyi yapmaya ya da bir şeyden vazgeçmeye ciddi ciddi niyetlenir. Örneğin D. Johnson bundan böyle daha erken kalkmaya ya da gelecek yıllarda Kitabı Mukaddes’i kesinlikle hatmetmeye niyetlenir ya da bir hanımefendi artık konyak içmemeyi tasarlar. Böyle bir insan elbette tüm bu faydalı kararları alabilir ve karar alınamadığında bile, uygulamanın nasıl olduğu çok iyi bilinmektedir. 

Ama yeni yaşların ilk günü denildiği gibi, yine de onlara aittir. Bu bir yanıt sayılmaz, çünkü sıradan insanlar da yeni yaşlarının ilk gününe sahiptirler, dolayısıyla yüzde 75 burada da kaybolmaz. Asıl üzücü olansa, bu yüzyılın başımıza açtığı başka bazı dertler gibi bu işin de yüzyılın sonuna doğru bir belaya dönüşmesidir. Çünkü 1796 yılı (bu yüzyılın son artık yılı) sona erdiğinde, yeni bir artık yılın gelmesi için sekiz yıl geçmesi gerekecek. Yani 29 Şubat 1796’da doğup 28 Şubat 1804’te ölen bir çocuk tek bir gerçek doğum günü yaşamadan, sekiz yaşına kadar gelmiş olacak; dünyaya geldiği ve asla hesaba katılamayan ve sözcüğün tebrik edenler arasındaki gerçek anlamıyla gerçek bir doğum günü olmayan o sefil günü saymazsak. 

Zaten çok uzadığını bizzat hissettiğimiz bu nameye artık tek bir hece bile eklemeyeceğiz. Bu gülünç konuya hiç değinmeyecektik bile, meğerki: “29 Şubat’ta doğan birisi doğum gününü ne zaman kutlamalı?” sorusu ünlü bir gazetede ciddi ciddi ortaya atılmış–ve de yanıtsız kalmış–olmasaydı. İşte yanıt, işte teselli: Gerçi insan belirli bir günde, belirli bir tarihte doğar, ama dünyaya gelmesi, ilk nefesini alması bir anlık bir iştir. Zamanın bu noktasında güneş ekliptiğin belirli bir noktasında bulunur. Güneş bir kez daha yörüngesinin aynı noktasında bulunduğunda, yenidoğan da tam bir yaşına basmış olacaktır; zamanın bu noktasına denk düşen dünyevi gün ise, takvimde nasıl gösterilirse gösterilsin insanın asıl anlamdaki doğum günüdür. Bence bu kadarı çok açık. 

“29 Şubat’ta doğduysam, doğum günümü ne zaman kutlamalıyım?” meselesi şu yöntemle tamamen çözülebilir ve tarif ve problem çözme üslubuyla kaleme alındığında yaklaşık olarak şöyle anlatılır: 

1. Doğduğun saniyeyi, dakikayı ya da saati öğren; ya da kilise defterinden o günü tespit et. Bütün bir gün boyunca doğmuş olmadığına göre, ikinci seçenekte biraz daha belirli bir şeyi, örneğin günün ortasını, yani öğlen saat on ikiyi kabul etmen gerekir. 

2. Doğduğun yıla ait astronomi takviminde güneşin doğduğun andaki konumunu (uzunluğunu) bul. Kendin hesaplayabilirsen ne âlâ, ama bu durumda zaten böyle saçma sapan bir soruyla hiç ilgilenmeyeceksindir. 

3. Yine doğum gününü kutlamak istediğin yılın takviminde, güneşin tam bu uzunluğa eriştiği günü bul, hangi tarihe denk düşerse düşsün, işte bu gün senin doğum günündür. 

Bu yöntemi izlersen, burada sözü edilen konudan hiç anlamadığın takdirde, seni şaşırtacak bir şeyi fark edeceksin; çünkü herhangi başka bir günde, örneğin 1 Mayıs’ta doğmuş olsaydın bile, doğum gününü yine de koşullara göre bazen 30 Nisan’da bazen de 2 Mayıs’ta kutlaman gerekecekti; en büyük hükümdarların doğum günleri bile çoğu kez yanlış günde kutlanmaktadır. Dolayısıyla 29 Şubat doğumlular, doğum günlerini bildik yöntemin kendisine gösterdiği günden başka bir günde kutlamak zorunluluğu bakımından hiç de yalnız değillerdir. Bunun nedeni de bir yılın tam tamına 365 günden değil, yaklaşık olarak 365 gün 6 saatten oluşması, ama bizim burjuva toplumumuzda böylesi gün artıklarıyla ilgilenebilmemizin olanaksızlığıdır. Bu yüzden yılın kendisi de en yüksek hükümdarlardan daha iyi durumda değildir. Yılın en azından dört doğum gününden üçü yanlış günde kutlanmaktadır. 

Eski yılın ölümü genellikle büyük bir sevinçle kutlanır, oysa gelecekte kendisi daha bir 18 saat can çekişir ve yeni yılın gelişi de daha 18 saat önce, daha kendisi henüz doğmamışken kutlanır vs. vs. 

Aşağıdaki tablo, 29 Şubat’ta doğmuş olup da, doğum gününde takvim açısından hiçbir itirazla karşılaşmadan gönlünce yiyip içmek isteyenleri yönlendirmek için tamamen yeterli olacaktır. 

29 Şubat’ta, gece 12’de doğanlar, doğum gününü ya da asıl doğum saatini, bir sonraki yıl 28 Şubat’ın sabah 6’sında,
2. yıl 28 Şubat’ın öğlen 12’sinde,
3. yıl 28 Şubat’ın gece 12’sinde kutlasınlar. 

29 Şubat’ta sabah 6’da doğanlar:
1. yıl 28 Şubat öğlen saat 12’de,
2. yıl 28 Şubat akşam saat 6’da,
3. yıl 28 Şubat’ın gece 12’sinde ya da 1 Mart’ın ilk saatinde,
4. yıl 29 Şubat sabah 6’da. 

29 Şubat’ta öğlen 12’de doğanlar:
1. yıl 28 Şubat’ta akşam 6’da,
2. yıl 28 Şubat’ın gece 12’sinde ya da 1 Mart’ın ilk saatinde,
3. yıl 1 Mart’ta sabahın 6’sında,
4. yıl 29 Şubat’ta öğlen 12’de. 

29 Şubat’ta akşam saat 6’da doğanlar:
1. yıl 28 Şubat gece 12’de ya da 1 Mart’ın ilk saatinde,
2. yıl 1 Mart’ta sabah 6’da,
3. yıl 1 Mart’ta öğlen 12’de,
4. yıl 29 Şubat’ta akşam 6’da. 

Görülüyor ki doğum gününün belirlendiği doğum saatinin her yıl 6 saat daha geç kutlanması gerekmektedir; ta ki, artık yıl meseleyi yeniden dengeleyinceye kadar. Bir artık yıl olmayacak olan 1800 hakkında birkaç söz daha edelim. Örneğin, 1796 yılının 29 Şubat gecesi saat 11’de doğacak bir çocuğun, bu kurala göre 1803 yılında doğum saatini 2 Mart akşamı saat 5’te kutlaması gerekecektir. Neden 1800 yılının, hatta 1900 yılının değil de ancak 2000 yılının (her şeyin eskisi gibi kalacağını farz edersek) yeniden bir artık yıl olacağını, takvimde 1800 yılı üzerinde açıklayalım. Yine de, o zamana kadar bunu bizzat öğrenmekle, çok daha iyi edilmiş olunur. 

Şimdi, ortaya çıkan sonuç kısadır. Kişi kendi doğum gününü ya da, daha ziyade doğum saatini her defasında yalnızca tarihin ve saatin çakıştığı zaman kutlamak isterse, o zaman her insan bunu yalnızca dört yılda bir kez doğru olarak kutlayabilir. Dolayısıyla, 29 Şubat doğumlu biri, doğum gününü kâh 28 Şubat’ta kâh 1 Mart’ta kutlamakla çok doğru davranmaktadır. Cahil birisi, berikinin yanıldığını zanneder, oysa yanılmamaktadır. Başka bir günde doğmuş olan ve doğum gününü takvimdeki tarihine göre kutlayan biri, gerçekte sık sık yanılmaktadır, yine de kimse bunu fark etmez. Demek ki burada da, hayatın binlerce başka olayında olduğu gibi, durum ve koşullar önemlidir. Durumun ve koşulların uygun olup olmayışına göre, kişi bazen tüm yanılgılarıyla bir bilge olarak ve bazen de tüm bilgeliğiyle şaşkın bir ördek olarak kabul edilebilir.

Kısa bir bölümünü verdiğimiz Şubat’ın 29’unda Doğan Bahtsızlar İçin Teselli Bahaneleri, Mustafa Tüzel tarafından Türkçeleştirilerek Kırmızı Kedi etiketiyle yayımlandı.

https://aposto.com/s/subatin-29unda-dogan-bahtsizlar-icin-teselli-bahaneleri-43