SS / Ali Sirmen

Sevgili,

Sana bugün iki kitaptan ve iki adamdan söz edeceğim. Kitaplardan biri arkadaşlarımız “İki Barış”ın (Terkoğlu ve Pehlivan) geçen hafta sonu piyasaya çıkan yapıtları “SS” de ünlü ve çok marifetli İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun akıl almaz öyküsünü anlatırken bir dönemin iç yüzünü de bütün kokuşmuşluğuyla gözler önüne seriliyor.

Kitap, son derecede akıcı, bir nefeste okunur sanılıyor. Ama öyle değil, içinde anlatılanların hiçbiri yenilir yutulur cinsten olmadığından, kolay sindirilmiyor, afallama ile bulantı arasında bir durumda bırakıyor insanı. Kitap her şeyi büyük bir açıklıkla gözler önüne serdiğinden (Metastaz da öyleydi) içeriğinden fazla söz etmeye gerek yok. Yalnızca, SS’nin şimdiki konuşmalarını dinlerken keyiflenmen için, Tayyip Erdoğan ve AKP için daha önceleri söylediklerinden birkaç örnek vermekle yetineceğim.

***

İşte asit keskinliğinde bir tümce: “Başbakan (Erdoğan) tuzruhu gibi girdiği her yeri eritti.” (13 Ekim 2008)

“AKP’ye zıkkımın dibini göstereceğiz. Buradan sesleniyorum. AKP’yi, yolsuzluğu başarısızlığı, beceriksizliği ve samimiyetsizliğiyle baş başa bırakın. Millet iradesini nasıl duvara toslattıklarını anlatayım. Yazıklar olsun size, bir koltuk uğruna oynadığınız siyaset oyununa.” (27 Ağustos 2008) (sayfa 62-63)

Bu satırları okurken Necmettin Erbakan’ın “Bunların kendi haklarında söylediklerine inanmayın yalandır, ama birbirleri için söyledikleri doğrudur” sözünü hatırla! 

Şimdi biraz da Soylu’nun 6 Şubat depreminde ne yaptığına bakalım:

6 Şubat depremi sırasında çok kötü sınav veren AFAD Soylu’ya bağlandıktan sonra başında bulunan Mehmet Güllüoğlu Tanzanya’ya gönderilmiş, yerine Soylu’ya daha yakın kişiler getirilmişti. Depremden sonra AFAD’ın Erdoğan’ın da itiraf ettiği yetersizliğinde Soylu’nun payı kitapta açıkça belli oluyor..

Askerin deprem alanına geç gönderilmesinin nedeni de başlangıçta silahlı kuvvetlere çağrı yapmayan, daha sonra asker çağrıldığında karşı çıkan Soylu’dur.

Soylu’nun askerin çağırılması önerilerine karşı “Askeri çağıralım da darbe yapsın değil mi?” demesinin kulislerde konuşulduğu da kitapta yer almaktadır..

***

Sevgili, Süleyman Soylu’yu anlatan kitabı tesadüfen Murat Yasa’nın “Kırmızı Tuğlalar” adlı biyografisiyle birlikte okudum. 

Murat Yasa, Tepedelenli Ali Paşa’nın torunlarından Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu. Aroma Sanayi dalında, Avrupa’nın da önde gelen kuruluşlarından biri olan Aromsa’nın kurucusu sahibi ve yöneticisinin, yaşamöyküsünü kaleme aldığı Kırmızı Tuğlalar’ı okurken İstanbul’un bir deniz kenti olduğu geçmiş dönemi anımsadım. İki kitapta da anlatılan öykülerin, aynı ülkede ve başlangıç tarihleri 19 yıl farkla yakın dönemde geçmiş olmalarına (Murat Yasa’nın doğumu 1950, Süleyman Soylu’nun 1969) inanmak mümkün değil. Sanki cennet ile cehennem kadar birbirlerinden farklı mekânlarda yaşanan iki öykü sanırsın. Oysa iki kitabın da ana kişileri ve içinde geliştikleri ortam Cumhuriyetin ürünü.

Üretime yönelik dünya üzerinde rekabet gücü olan bir sanayi kuruluşu yaratan, bununla alana çıkıp, meydan okuyan, Aydınlanmacı Cumhuriyetin kazanımlarını içselleştirmiş Murat Yasa; bir Cumhuriyet projesidir.

Ama bu gerçeği görürken görmezden gelemeyeceğimiz başka bir gerçek daha var. O da SS’yi okuduğunuz zaman yaşamı, kişiliği hakkında hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak netlikte bilgi sahibi olduğumuz Süleyman Soylu’nun gelişip, iktidar koltuğuna kurulmasını sağlayan ortamın yaratılmasını eli böğründe seyretmek durumunda kalanın da aynı Cumhuriyet olduğudur.

İşte giderilmesi gereken garip çelişki bu.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ali-sirmen/ss-2071936?s=09

tr_TRTurkish