kıpkırmızı
Kırmızı Kedi etiketiyle yayımlanan Bir Sinematekten Ötekine kitabı ile ilgili, 22 Nisan’da, Kadıköy’deki Sinematek / Sinema Evi’nde düzenlenen etkinlikte kitabın yazarı Jak Şalom ve 50 Kuşağı’nın önemli adlarından, öykücü yazar Adnan Özyalçıner bir sohbet gerçekleştirdiler.
Sinematek / Sinema Evi’ne gelen izleyiciler arasında Vecdi Sayar, Murat Katoğlu, Aykurt Nuhoğlu gibi isimlerin de bulunduğu etkinlikte Adnan Özyalçıner, 1965’te kurulan Türk Sinematek Derneği ile ilgili anılar ve tanıklıklardan söz ederken, Sinematek’in Türkiye’deki sinema olgusuna yönelik olumlu katkılarından saz etti. Jak Şalom ise hem kendi deneyimlerinden, hem 1965’te kurulan Türk Sinematek Derneği’nin faaliyetlerinden hem de yeni Sinematek / Sinema Evi’nin hayata geçmesi ile noktalanan süreçten söz etti. Etkinlik sonrası görüşlerini aldığımız Jak Şalom şunları söyledi:
“Bu kitap, ana hatlarıyla farklı zamanlarda benimle yapılmış uzun soluklu söyleşilerden, benim farklı zamanlarda yazdığım –aralarında 60’lı yıllarda yazdığım sinema yazılarının da olduğu– yazılardan oluşuyor.
Kimim ben, bir sinemaseverim. Şans eseri Türk Sinematek Derneği’nin 1 numaralı üyesiyim. Kısa süre sonra Türk Sinematek Derneği’nin çalışanı da oldum. Gerek gösterimlerde, gerek hazırlıklarda, gerek 67-70 yılları arasında yayımlanan Yeni Sinema dergisinin oluşumunda görev aldım. Türk Sinematek Derneği sayesinde Fransız Sinemateki’nde, efsanevi sinema insanı Henri Langlois ile beraber çalıştım ve onunla Dünya Sinema Müzesi’nin kuruluşunda çalışan ekipte yer aldım. Gün geldi, yıllar sonra Kadıköy’de kurulan Sinematek / Sinema Evi’nin hayata geçmesinde dönemin belediye başkanı Aykurt Nuhoğlu ile birlikte projenin danışmanı olarak yer aldım…
Şunu söylemek istiyorum, benim hikâyem, 1965’te üye olduğum günden beri Sinematek’le iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla bu kitap aynı zamanda ilki 60 yıl önce kurulan, ikincisi on yıl önce bir ‘etkinlik’le hayata geçen yeni Sinematek’le ilgili. Bir dönemle ilgili ve sinema sevgisiyle ilgili bir kitap.
Bu kitap, sevgili Füruzan’ın ısrarlarıyla ve beni sürekli ‘Senden başkası yazamaz bu kitabı’ diye teşvikiyle hayata geçti. Bugün okurlara, sinemaseverlere emanet. Bu kitap sayesinde bir kişi bile sinema salonuna gidip film izlerse mutlu olurum. Çünkü sinema filmi, akıllı telefonlardan, bilgisayarlardan tek başına izlenmez. Sinema filmi büyük perdeden izlenir. Sinema salonları kamusal alandır, kamusal alanların terk edilmemesi gerekir. Bu hem çok sesliliği yani demokrasiyi sağlar, hem de birilerinin (özellikle tüm iktidardakilerin) istediğinin aksine toplu olarak bir arada olmayı sağlar. Sinema salonunda filmi izledikten sonra başkalarıyla tartışırsınız, değerlendirirsiniz, hatta oradan bir başka kamusal alana gider çayınızı içersiniz… Sosyalleşirsiniz. Sinema salonlarını terk etmemeliyiz!”