Önyazı
“… Köşkler; ağaçlar fışkıran yaprakların, mor salkımların, bahçelerdeki sarmaşıkların coşkusu yüzünden görünmez olup gizlenmişti doğayla… Mimozalarla sapsarı bir renge bürünmüştü İstanbul. Boğaz’ın iki kıyısı erguvanlarla da süslenmeye başlamış, pembe tuvalet giymiş, nişanlı bir kız gibi oluvermişti bu görkemli şehir. Sapsarı lüle saçlı mimozalarla, erguvanların pembe tuvaletini giymiş, gözlerinde Boğaz’ın doyulmaz maviliğiyle aşk kokuyordu İstanbul… Kalbi, Vehbi’nin özlemiyle tutuştu birden. Acaba o hatırlıyor muydu Rüya’yı!..! Rüya’nın bu büyüme serüveninde: Onunla birlikte geçmişin sokaklarında dolacak, o günlerde yaşayacak, her şeyi ne kadar da kısa bir zamanda tükettiğimize hayret edecek; Karabük’teki lojmanların çiçek kokularını içinize çekecek; Amasra’nın deniz kokulu havasını soluyacak; Safranbolu’nun tahta konaklarında tarihi koklayacak; Zonguldak’ın kömür kokusuyla karışık yabani dağ menekşelerinin miskini gönlünüze dolduracak; Ereğli çileğinin değişik aromasını tadacak; Sinop’un kestane kokusunu genzinizde hissedecek; İzmir’in İmbat’ını solurken ferahlayacak; Kastamonu’nun günümüze kadar ulaşan tarihi dokusunda yaşayacak; İstanbul’un o aşk kokusunu kalbinizde duyacak; Velhasıl siz de zamandaki kokuları soluyarak, onunla birlikte aşık olacaksınız…