Önyazı
“Annem sığıntıydı. Belki bu yüzden hep gülümsüyordu. Babam onunla birlikte kendi annesini, babasını, kendi işini, oteli de terk etmişti. Geride bıraktıkları, yani bizler, yani annem, teyzem, babaannem, dedem ve ben hep kapıya bakıyorduk. Bir gün çıkıp gelmesini bekliyorduk.
Ben bu bekleme odasında doğdum işte! Büyükler hep susuyordu. Ama insan susarak da bir şey söyleyebilir.
İşte ben o sözlerin içine doğdum… Sonra onlarla birlikte, babamın geri dönüşünün hayallerini kurdum.
Daha çocukken beklemenin profesörü oldum.”
Hüsnü Arkan, Kuzey Ege’nin bir kasabasına götürüyor okuru ve o küçük dünyada kıstırılmış insanlara, durgun görünümlü fırtınalı hayatlara bir pencere açıyor. Müşterisi olmayan bir otel ve üç kuşak terzisiyle birlikte küçük bir terzi dükkânının garip atmosferinde gelişen roman, doksanlı yıllarda Doğu’daki bir çatışmada sakatlanıp tekerlekli sandalyeye mahkûm olan, gençliğinde terzi çıraklığı yapan, şimdiyse teyzesi, sevgilisi ve ustasıyla sınırlı dünyasında yaşayan, işsiz Ayhan Demir’in hikâyesi üzerinden bir dönemin Türkiye’sine ayna tutarken, küçük insanların aşklarını, umutlarını, hayallerini anlatıyor, karmaşık iç dünyaları ve zaafları üzerinde düşünmeye zorluyor.
Konusu insan olan Gülhisarlı Terziler, Hüsnü Arkan’ın romancılığında yepyeni bir adım.