Nayino / Mine G. Kırıkkanat

Âşıktım.

Baba toprağı Karadeniz’e.

Oyy Nayino.

Ha bu nasil bir sevdaluk idu?

Kâh süt liman, kâh azgın dalgalarla coşan, bana sonsuz bir huzur veren, özgürlüğü çağrıştıran, rengi “mavi” ama kaderi “kara” deniz.

Limanın yanında küçük koya yanaşmış minik beyaz bir taka.

Üzerinde mor renkle yazılmış bir kelime.

Tam seçemiyorum.

Biraz daha yaklaşınca okuyabiliyorum.

“Nayino”.

Yani “sevdalum, sevducağım”…

Okurken bile insanın yüreğini ısıtan bir “sevdaluk” hikâyesi gibi.

Balıkçı kulübesinin önünde yaşlı bir amca, oturmuş ağları tamir ediyor. Dudağında eski bir Ordu türküsü:

Yar goynunda elsem,

Kefen de istemezdum.

Uc gun sarilu yatsak,

Sağdan sola dönmazdum.


Gülümsüyorum.

Dönüp bakıyorum rüzgârın estiği yöne.

Yeşilin her tonunu barındıran dağlar yükseliyor bulutların ötesinde, başka bir diyara.

Bir tulum sesi çalınıyor kulağıma.

Fareli köyün kavalcısı olmalı bu. Tulum sesinin büyüsüne kapılarak tırmanmaya başlıyorum baba ocağına doğru. İlk dönemeçteki çeşmede nefeslenip elime, yüzüme çarpıyorum buz gibi suyu. Kana kana içtikten sonra şükrediyorum, neye şükrettiğimi bilmeden.

Çaylıkların, fındık bahçelerinin ardından, harman yerinin ardındaki baba ocağına ulaşıyorum. Kapıdan içeri girerken hafiften bir yağmur başlıyor. Sedirin üzerine oturup geriye yaslanmamla beraber Karadeniz gibi coşuyor hava. Dama vuran yağmur damlalarının sesiyle birlikte yerden müthiş güzel bir koku yükseliyor. Toprak ile karışık biraz çay, biraz fındık, biraz da yasemin, lavanta ve ıhlamur kokusu.


Yine gülümsüyorum sebepsiz.

Gözümü kapatıp yaslanıyorum arkama.

Bir şeyler eksik ama…

Beyaz takadaki yazı geliyor aklıma.

Nayino.

Üstü açık yazlık sinemada izlediğim ilk filmi düşünüyorum.

Casablanca.

Bir aşk filmi.

Hem nasıl bir aşk?

Filmlerde mi olur sadece?

İnsan nasıl anlar aşık olduğunu?

Cevabını biliyordum.

Biliyordum da diyemiyordum ne kendime, ne de başkalarına.

Aşık olmak!

Karadeniz’e aşık olduğum gibi.

Sonraları çok uğraştım, zorladım kendimi aşık olmak için.

Olamadım.

Olsun, daha yaşım gençti.

Olurdum belki.

Kim bilir?

Nayino!

Sevdaluk.

Zordur ama güzeldur.

Eey gidi Garadeniz, suların ne garadur…*

YARALI İNSANLIK
Her insan yaralıdır. Çünkü yaralayan da yaralandığı için yaralar. Sonuçta bazen gizli, bazen açık, ama hep var olan kocaman bir yaradır yaşam. Dünya da nasibini alır bunca yaradan. İnsanın kendine, dengine ve savunmasıza karşı hoyratlığı işte bu izi hiç silinmeyen yaradan, temel acıdandır.

Aşk acısı derler ama, aşk bazen aşk, bazen sevgidir.

Acısı da türlü türlü.

Bu yazının başına alıntıladığım güzel betimlemeyle başlayan Nayino, Kaya Boztepe’nin ilk romanı. Bir aşk acısının bazen kahkahalarla okuyacağınız öyküsü ama, ilginç yanı yazarın kendi yaşadığı ya da kurguladığı bir aşkı değil, çok sevdiği babasının annesinden başka bir kadına aşkını konu alması.

AŞK MI, SEVGİ Mİ DAHA ACI?
O baba ki kaybı, yazarın yüreğindeki en derin yara, temel acı. Romanı okurken kahramanı baba mı, kendisi mi, yoksa aynı kaderi paylaştıkları için özdeşleşmiş bir baba oğul ilişkisi mi, çözemiyorsunuz. Çözümsüz hali güzel zaten.

Oğulun babayı, babanın oğulu simgelediği bu güzel öykü, aynı zamanda Türkiye ile ABD arasında bölünmüş, ne yardan ne de serden geçebilen çok başarılı bir kişiliğin kırılgan yalnızlığı.

Okurken çok zevk alacaksınız.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mine-g-kirikkanat/nayino-2103747

tr_TRTurkish