José Saramago (d. 16 Kasım 1922, Lizbon -18 Haziran 2010, Lanzarote), Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Portekizli yazardır. Lizbon kentinin kuzeydoğusundaki küçük bir köy olan Azinhaga’da (Ribatejo) doğdu. Yoksul bir köylü ailenin oğlu olarak büyüdü. Ailesiyle birlikte taşındığı Lizbon’da öğrenim gördü. Bu arada ailesine ait hikayelerle sözlü gelenekten bildikleri masalları, hikayeleri anlatan dedesini, ninesini ilgiyle dinledi hep. Henüz iki yaşındayken iş bulmak, çalışmak böylelikle geleceklerini güvende tutmak için köylerinden Lizbon’a göçtüklerinden iyi ve has hikaye anlatıcısı olarak nitelendirdiği büyükannesi Josefa ile büyükbabası Jeronimo’nun hikayelerini artık yaz tatillerinde dinleyebiliyordu. Dinlediği hikayelerden aldığı ilhamla has bir anlatıcı olan José Saramago dedesinin ölümünden tam yarım asır sonra Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Öğrenimini maddi yetersizlikler yüzünden bırakmak zorunda kaldı ve makinistlik eğitimi aldı. Kırsal kesimde çalıştı. Teknik ressamlıktan redaktörlüğe, editörlüğe ve çevirmenliğe kadar birçok işte çalıştı.
Çevirmenlik yaptığı dönemde büyülü sözcükleri Tolstoy, Baudelarie ve Hegel gibi önemli yazarların metinlerine karıştı, hayat buldu. Yayınevinde çalıştığı ve geri kalan zamanını halk kütüphanelerinde geçirdiğini ve Diario ve Lisboa gazetelerinde kültür editörü olarak çalıştığını, siyasi yorumlar yazdığını, Portekiz Yazarlar Birliğinin yönetim kurulunda görev aldığını biliyoruz. Yazarlık kariyerine gelecek olursak, 1947’de, yani yirmi dört yaşındayken ilk romanı Günah Ülkesi’ni yayımlandı. Yaklaşık yirmi yıl boyunca bir şey yayımlamadı. Bu sessizlik sürecini, ‘Anlatacak bir şeyim yoktu,’ gibi sade sözlerle geçiştirdi. 1977’de ikinci romanı Ressamın El Kitabı yayımlandı. 1969’da, uzun yıllar boyunca gönüllü bağlılığını sürdürdüğü Portekiz Komünist Partisine katıldı. Ölümüne dek partisine bağlı kaldı. Son dönemlerinde sosyalizmden daha iyi bir sistem bulamadığını da söyledi. Yazılarında toplumsal sorunlar ve politika iç içe oldu. 1980’de Umut Tarlaları adlı kitabıyla sesini bir romancı olarak duyurdu. Portekiz’de bulunan Alentejo köyünden üç nesil tarım işçilerinin öyküsü olan bu kitap ses getirdi. 1982’de Baltasar ve Blimunda’nun yayımlanması ise kariyerini uluslararası düzeye taşıdı. Böylece içinde patlayan hikayeler pınarından başkalarının da yararlanması gerektiğine inandığından 1976’dan sonra kendini tümüyle kitaplarına verdi.
Yazarın anlatma biçimi oldukça özgün ve de değerdir, üstelik de öğüt niteliğindedir. Bunu, onun dedesinden ve ninesinden dinlediği hikayelere bağlamak mümkün bence. Kendine özgü bir yazım stili var. Diyalogları düz yazı biçiminde yazar ve noktalama işareti olarak yalnızca nokta ve virgül kullanır. Dili oldukça muzip, sade ve akıcıdır. Onu, dünya çapında tanınır ve okunur yapan ‘Körlük’ ve ardından 2004’te yayımlanan ‘Görmek’tir. Denemeleri, oyunları, şiirleri, bir çocuk ve bir öykü kitabı yanında yirminin üstünde kitabı var Saramago’nun. Klasik Rus Romancıları dizgesinde önemsediğim ve Türkçedeki her kitabını ilgiyle, üstelik de severek okuduğum bir yazardır José Saramago. Birçok eserini yeniden yeniden okuduğum José Saramago’yu ‘Körlük’ ve ‘Görmek’ adlı romanları üzerinden anlatmaya devam edeceğim.
‘Körlük’, onunla yapılan bir söyleşide de belirttiği gibi; bir lokantada siparişini beklerken aklına gelen ‘Ya hepimiz kör olsaydık?’ sorusuyla biçimlenir ve sebep-sonuç ekseninde hayat bulur. Körlük, insanın bireysel, toplumsal ve dini kontrol mekanizmaları karşısındaki çıkmazını beyaz körlük metaforu üzerinden ele alan distopik bir romandır. Körlük, her ne kadar basit biçimde kurgulanmış izlenimi verse de alt metinleri nedeniyle güçlü bir romandır. Yazarın, fiziksel körlüğün dışında bir körlük betimlemesi yapması, farkındalık ve sorumluluk bağlamında bakmak ve görmek arası ayırımı ortaya koymak içindir. Beyaz körlüğe yakalanan insanları devlet ölümle baş başa bırakır. Karantinaya alındıkları akıl hastanesinde cinsel istismar, açlık, gruplaşma gibi sorunlar işlenirken toplumun psikolojik olarak çöküşü anlatılır. Saramago’ya göre körlüğün üç sebebi vardır. Bunlar; devlet, birey ve dindir. Birbirinden ayırmak da olanaksızdır. Toplumsal krizin sorumlusu da devlettir. Saramago “Körlük”te bize toplumun içinde yer aldığı düzenin bozukluğundan söz eder. Devletin düzensizliğini sorunlarını dinle bağdaştırır. Kötülüğü din, dindarlar ve kiliseye bağlar. Eserde toplum sorunları salgın üzerinden ele alınır ve sorunlar eserle gün yüzüne çıkarılır. Karantina sürecindeki insanların yaşadıkları ve zaman kavramının yok oluşu işlenir.
“Görmek” romanına seçim günü yağan yağmurun etkisiyle seçmenin tembelliğinin tuttuğu ancak her nasılsa saat on altıdan sonra seçim sandıklarına akın ettiği tuhaf ama sıradan bir günle başlar Saramago. Akşamüstüne doğru dolan sandıklarla yüreği ferahlayan devlet adamlarını büyük bir tehlike bekler. Çünkü sandıklardan neredeyse tamamen ‘beyaz oy’ çıkar. Bu oylar, seçimin protesto edildiğinin sonucudur. Bu yüzden de hükümet harekete geçer ve gülünç durumda kalacağı gösterişli bir ceza verirler halka. Hükümet kabinesi ve tekmil bürokrasisiyle bir gece yarısı şehri terk ederler. Böylelikle ‘beyaz oy’ verenler cezalandırılmak istenir. Olaylar çığırından çıkar. Bu yüzden de bakış açısı değişen komiser ve savunma bakanının telefon konuşmalarındaki suskunluklarda hissediriz ‘görmek’i. Çünkü José Saramago’ya göre, ekonomik güçler siyasi güçleri belirlemeye başladığında demokraside de baştan aşağı bir yenileme ihtiyacı kaçınılmaz oluyor. (Tıpkı günümüzdeki AKP’li Türkiye demokrasisi gibi)
Saramago’nun neredeyse tüm yazdıkları politiktir. Çünkü kendisi de politik bir yazardı ve anlatacak o kadar şeyi vardı ki… O, bunları gösterebileceği bir edebi yeteneğe sahipti. Bu yeteneğini de yapıtlarıyla kanıtladı… Çünkü Saramago için siyasi düşünce edebiyattan ayrı düşünülemez ve bu yüzden de ondan kopartılmazdı. Böyle düşündüğü, yaşadığı ve yazdığı içindir ki kendimizi kolayca özdeştirebileceğimiz birbirinden muhteşem romanlar yazdı. Ve yarattığı dünyaya da farklı dillerden, ırklardan milyonlarca dünyalıyı çekebildi. Okudukça gerçekliklerden soğurulmuş kurgusal metinlerini Saramago’nun kavrayış ve anlayış gücümüz daha da güçlenip güzelleşecek… O, büyülü bir hikaye anlatıcısı olarak Dostoyevski, Tolstoy ve benzerleri gibi yazdıklarının merkezine hep ‘insan’ı koyduğu için okunuyor, seviliyor ve taklit ediliyor. Çünkü insan zavallılığının, kıyıcılığının, inkarcılığının, kurnazlığının, görmezciliğinin, zalimliliğinin her zaman aynı; umutluluğunun da hep canlı, kalıcı, güçlü ve sarsılmaz olduğunu kendince ince ince işleyip görünür yaptı.
José Saramago’yu okumak, insanlığı farklı anlama kılavuzudur. Çekilmez dünyayı çekilebilir yapacak hayat pencereleri açabilmek ancak büyük yazarların dediklerini anlayabilmekle olası…
https://www.evrensel.net/haber/496027/muhtesem-hikayeci-jos-saramago