YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ
José Saramago, Portekizli yazar, şair, oyun yazarı ve gazetecidir. Yazar 19 Kasım 1922 yılında Lizbon kentinin kuzeyindeki küçük bir köy olan Azinhaga’da doğup, yoksul bir köylü ailenin oğlu olarak büyüdü. Öğrenimi sırasında kırsal kesimde çalıştı. Ekonomik sorunları nedeniyle okulu bıraktı. Makinistlik eğitimi aldı. Teknik ressamlıktan redaktörlüğe, editörlüğe ve çevirmenliğe kadar birçok işte çalıştı. Bir yayınevinde, yayın hazırlığı ve üretim departmanında görev yaptı. Diario ve Lisboa gazetelerinde kültür editörü olarakçalıştı. Siyasi yorumlar yazdı. Portekiz Yazarlar Birliği’nin yönetim kurulunda görev üstlendi. 1976’dansonra kendini tümüyle kitaplarına verdi. Yazarın romanları ve denemelerinin yanı sıra iki şiir kitabı ve oyun kitapları da vardır. Kitaplarının satış rakamı sadece Portekiz’de iki milyonu geçmiş, eserleri 25 dile çevrilmiştir. Din konusundaki görüşleri nedeniyle kitapları Portekiz hükümeti tarafından sansürlenince, Kanarya Adaları’na yerleşmiştir. Eserlerinde mitleri, ülkesinin tarihini ve gerçeküstü imgelemi kullanan yazar, pek çok önemli ödül almış, 1998 yılında da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. Bu ödülü kazanan ilk Portekizli yazardır. Ünlü yazar 18 Haziran 2010 yılında 87 yaşında hayatını kaybetmiştir.
ROMAN HAKINDA YAZILANLAR
Jose Saramago’nun Körlük romanı onun en önemli eserlerinden biridir. Bu eser milyonlarca kopya satmıştır. Bu kadar okunan bir kitabın elbette iyi yorumları olduğu kadar kötü yorumları da vardır. Körlük romanında yazar körleşen insanların çöküşünü daha sonra ise tekrar yükselişlerini göstermeye çalışmıştır. Romanı ve roman hakkında yazılanlara geçmeden önce romanın oluşumuna ve başlangıcına bakıp yazarın kitabın girişinde yazan “Bakabiliyorsan, gör. Görebiliyorsan, fark et.” (Nasihatler Kitabı) sözü ile kitabı okumamız ve yorumlamamız gerektiğini bilmemiz gerekir. “Ağır ilerleyen temposu, kavranması gerçekten de zor olabilecek kimi metaforik göndermeleri, “insan dışkıları”ndan “sert bir tecavüz”e uzanan kimi bunaltıcı bölümleri nedeniyle, okunması zor.” yorumu alan roman daha önce de belirttiğim gibi bir kısım tarafından bazı bölümleri nedeniyle “iğrendirici” bulunmuştur. Film hakkında diğer yorumlar ise, “Belki de sadece körlerin dünyasında işler gerçekte oldukları gibi olacaktır.” (THEBOOKISH ELF) ve “Karanlık, dehşet verici bir dünya, Saramago bu kadar iyi bir etki için kullandığı ayrıntılarla, 20. yüzyılın neredeyse tüm dehşetlerine değiniyor: Sürekli olarak toplama kamplarını, en ufak bir sınırlama olmaksızın kapitalizmin aşırılıklarını, bürokratik mesafeyi, militarizmin sefaletlerini ve elbette insan kalbinin sonsuz karanlığını hatırlatıyoruz.” (98 The Washington Post Company) yorumları ise kitabın bunaltıcı denilen bölümlerinin aslında insanlığın içerisinde olduğunu hatta insanlığın kitapta geçenlerden daha da kötü şeyler yaptığına değinmiştir. Yani kitabın “gerçek dünyaya” karışı bir ayna görevi gördüğü ve yaşamımızı sorgulamamız gerektiği mesajını verdiğini anlatmaya çalışmışlardır. “Saramago bu kitabı körleri kötülemek için yazmadı. Amacı, insan toplumunun kırılganlığını göstermek ve alegori kullanarak, temel insan edebinin en azından ona göre bir yanılsama olduğunu ve toplum çökerse büyük ölçüde yok olacağını göstermekti.” ( JamesFetter) eleştirisi aslında kitabın ana fikrini ve yazım amacını en iyi yansıtan yorumlardan biri. Çünkü yazar kitabında aslında biz insanlara normal hayatta kör olup görmediklerimizi çarpıcı bir şekilde “beyaz körlük” salgını ile sunuyor. İnsanların edep veya utanma duygularını yavaşça kaybetmelerini ve körlüğün asıl amacını anlayamadan körleşmeye devam etmelerini gösteriyor.
OLAY (VAKA)
Roman, bilinmeyen bir mekanda ve bilinmeyen bir zaman diliminde tam olarak tanıtılmayan karakterlerin günün birinde ansızın “beyaz felaket” salgınına yakalanarak kör olmalarını ve tüm dünya kör olmuşken nedeni bilinmeyen bir şekilde görebilen bir kadını konu alıyor. Roman boyunca kör olan karakterlerin arasında sanki onları görebiliyormuşuz gibi dolaştırılıyor ve onlarını inceliyoruz. Roman körlükle, aslında hiçbir zaman “fizyolojik körlüğü” kastetmemiş “toplumsal körlüğe” dikkat çekmeye çalışmıştır. İnsanların hayatın olağan akışında ilerlerken, teker teker görememesiyle başlayan bu hikaye, zamanla tüm toplumu esir alan bir “Körlük” salgınına dönüşüyor. Devlet salgına yakalanan “hastaları” bir akıl hastanesinde karantinaya alarak bu salgını önlemeye çalışıyor. İlk karantinaya alınan yedi kişiden sadece birinin gözleri görüyor ancak bunu saklıyor ve kocası ile birlikte karantinaya giriyor. Kitabın asıl olayları karantinaya alınmaları ile başlıyor. Roman boyunca, salgın dalga dalga tüm ülkeye yayılıyor ve bu salgınla birlikte toplumda kaos ortamı başlıyor. Toplumun görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere ve daha birçok suça tanık olduğu bu salgın, insanoğlunun asıl gerçekliğini biz okuyuculara gösteriyor. Kitap boyunca geçen “körlük salgını” aslında bir mecazdır. Bu salgınla yazar toplumun sorunlarına ışık tutuyor. Kitapta aslında toplumun yozlaşmışlığına karşı insanların kafalarını adeta kuma gömdükleri gerçeği eleştirel bir şekilde anlatılmıştır. “Körlük” bize toplumun içinde yer aldığı düzenin bozukluğunu anlatıyor. Kitap içerisinde geçen “Neden kör olduk?” “Bilmiyorum belki bir gün nedenini öğreniriz.” “Ne düşündüğümü söyleyeyim mi sana.” “Söyle.” “Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük.” “Gören körler mi?” “Gördüğü halde görmeyen körler.” kesitiyle kitabın olayı özetlenmiştir diyebiliriz. Çünkü kitap boyunca karantinaya alınan “körlerin” aslında gerçek hayatta kör olduğunu bilmeden yaşayan körlerden bir farkı olmadığını okumuş oluyoruz. Biz insanlar zaten çoğu konuya duyarsız ve körüz. Yazar ise bu gerçekliği biz insanlara bu cümlelerle aktarmış. Eserde toplum sorunları salgın üzerinden ele alınırken bu sorunlar eserle birlikte gün yüzüne çıkmıştır. Karantina sürecindeki insanların yaşadıkları ve zaman kavramının yok oluşu işlenmektedir. Toplum eleştirisi yapan bu eser biz insanlara “Aslında bizler bir anlamda ve hatrı sayılır şekilde gördüğünü zanneden körler miyiz?” sorusunu sormaya ve bunu anlamlandırma çalışıyor. Okuyucular da kahramanlarla birlikte aynı bunaltı, bulantı, kaotik girdap içine dönüp duruyor. Kitabı okurken “Neden?” diye soruyoruz. İnsanı, yaşamı, dünyayı ve ahlakı sorgulamaya başlıyoruz. Biz “iyi” insanlar gerçekten iyi miyiz? İnsanın içinde iyilik barınıyor mu? , okuyucu iyiliğin derinlerde de olsa gün ışığına çıkmayı beklediğini umuyor. “İyilik ve kötülüğün ne olduğuna kim karar veriyor? İnsan erdemli olmayı sadece beğenilmek, sevilmek için, iki yüzlü bir riyakârlıkla mı istiyor? Kimsenin onu görmeyeceğini ya da dışlamayacağını bilse, nasıl davranır?” diye soruları sorduruyor. Kitabı okuyan herkes belki ki kısa süreliğine de olsa gözlerini kapatıp körlüğü sorguluyor. Kitabın asıl olayı aslında biz insanlara kendimizi sorgulatmakta yatıyor.
ROMANIN ÖZETİ
Kitap, ışıklarda beklerken bir adamın aniden kör olmasıyla başlıyor. Adam çığlık atarak arabadan çıktığında kör olduğunu söyler ancak bu sıradan bir körlük değildir. Adam karanlığı değil “süt gibi bir beyazlığı” gördüğünü söylemektedir. Adamı orada bulunan biri evine bırakır ve daha sonra bir göz doktoruna gider ve doktor ne kadar araştırsa da bir sonuç bulamaz. Çünkü adam hiçbir belirti göstermeden aniden kör olmuştur ve bu durumu açıklayacak kimse yoktur. Göz doktoru da bu körlüğe bir çare ararken ertesi gün kör olmuştur ve doktor bütün yetkili kişilere durumu bildirir. Doktorun karısı kocasıyla birlikte kalabilmek için gördüğü halde “Ben de kör oldum” diyerek yalan söyler. Bu körlük o kadar bulaşıcıdır ki adamın muayeneye gittiği klinikte bulunan bütün hastalar da sırasıyla kör olmuştur. Bunun yanı sıra ilk köre ışıklarda yardım eden adam ilk körün arabasını çalmış ve o da ardından kör olmuştur. İlk karantinaya alınan bu yedi kör bu salgına ilk yakalanan kişilerdir. Sağlık bakanlığı bunun bir salgın hastalık olduğunu duyurur ve doktor ve ilk kör olan grubu bir hastanede karantinaya alırlar. Devlet salgını kontrol altına alacağını söylese de zamanla tüm ülke bu salgına yakalanır. Bu salgına yakalananların karantinaya alındığı akıl hastanesi zamanla dolup taşmaya başlar ve çok zorlu bir süreç olur. İlk karantinaya alındıklarında tüm körler oldukça saygılı ve utangaçtır. Tuvalet ihtiyaçlarını lavaboda gidermeye, yemekleri birbirleriyle paylaşmaya ve hep beraber hareket etmeye çalışırlar. “İnsanların mahremini sorgulamamalı…” Sözleriyle insanların birbirlerinin özeline ilk olarak saygı duyduğunu görüyoruz. Ancak zamanla sayı arttıkça bu sükûnet ortamı da sona erer artık insanlar temizliklerini umursamadıkları için akıl hastanesinin herhangi bir köşesine tuvaletlerini yapmaya, yemek için birbirlerinden çalmaya başlarlar. “Bazı körlerin sadece gözleri kör değildi, zihinleri de kördü.” ve “Hamurumuz böyle bizim, biraz ilgisiz, biraz da kötü niyetliyiz.” ile körlerin kör olsalar bile eski kötü alışkanlıklarına ve ilgisizliklerine atıfta bulunulmuş. Ayrıca bu durumlar dışında karantina sürecinde birçok kişi ölür ve bunları da normalmiş gibi gömmeye başlarlar. Hatta bazıları gömmeye bile çalışmazlar ve hastanenin bir köşesinde bekletirler. “Ölülerin yanından onları görmeden geçip gitmek, çok eskiden beri insanlığın alışkanlığıdır.“ “Hayvana dönüşmenin bir çok yolu var…” ve “İnsan gibi yaşamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapalım.” diyerek artık karantinada pislik içinde ve iğrenç şekilde (duvar kenarındaki dışkılar, yerlerde pislikte yatan körler vb.) yaşadıklarını gösteriyorlar. Belli bir süre sonra yanında silahı olan bir grup devletin gönderdiği mallara el koymaya başlar. “Körler ülkesinde tek gözlüler kral olur.” cümlesiyle de bu konu üzerinde durulmuştur. İlk olarak orada bulunanların değerli eşyaları karşılığında yemek vereceğini söyleyen grup daha sonra ise bu eşyalar bitince başka bir şart koşmuştur. Şartları ise her yatakhanedeki “kadınların” onlarla birlikte olmasıdır. Onlarla birlikte olan kadınların karşılığında yatakhanelere yemek verilecektir. Bir süre boyunca kadınlar için bu işkence devam etmiştir. Doktorun karısının da (gören tek kişi) içinde bulunduğu grupta yemek için silahlı körler tarafından tecavüze uğramışlardır. 6Buna dayanamayan doktorun karısı ona tecavüz eden körü öldürerek bir ayaklanma başlatmıştır. Bir süre sonra akıl hastanesinde yangın çıkaran körler ilk defa dışarı çıkmışlardır. Dışarı çıktıklarında ise askerlerin dahi onları terk ettiğini görürler. Doktorun karısı gözleri gördüğü için gruba yardımcı olur ve herkesin kendi evini bulmak ve karınlarını doyurmalarına yardımcı olur. Doktor, doktorun karısı, ilk kör, ilk körün karısı, siyah gözlüklü kız, şaşı çocuk ve siyah bantlı yaşlı adam ile birlikte hareket eden grup birbirlerine yardımcı olmuşlardır. Bir süre sonra salgın başladığı gibi de ansızın biter ve herkes görme yetisini kazanmaya başlar. Şehirde tek bir şey duyuluyordu; “Kalabalığın ağzından tek bir sözcük çıkıyordu, Görüyorum, görme yetisini yeniden kazananlar böyle haykırıyordu.”(s.330) OLAY ÖRGÜSÜ Roman 17 farklı bölümden oluşmuştur. Romanda yer alan olaylara giriş (serim), gelişme(düğüm) ve sonuç (çözüm) olarak bakarsak eğer; Romanın giriş bölümü, ilk körün ışıklarda beklerken ansızın kör olmasıyla başlıyor. Adam bu körlüğün karanlık değil de “bir süt denizine düştüm sanki” (s.10) olarak tanımlıyor. Nedeni belli olmayan bir şekilde kör olan bu adam diğer tüm kör olanların da kaynağı olarak biliniyor. Bu adama yardım eden ve arabasını çalan kişi, göz doktoru ve muayenede bulunan diğer kişiler, onlara yardım eden polisler, gözlüklü kızın gittiği otelin temizlikçisi vediğertüm herkes de bununla birlikte kör oluyor. Doktor bu hastalığa bir çare bulmaya çalışıyorancak bu körlüğün nedenini bulamıyor. Böylece sağlık bakanlığına bu körlüğün haberini veriyor. Daha sonra devlet halkı koruma amaçlı bu körleri askerlerle çevrili bir akıl hastanesinde karantinaya alıyor. Doktorun karısı ise kör olmamasına rağmen kocasının yanında olarak “kör oldum” yalanı söyleyerek karantinaya giriyor. Gelişme bölümü ise; körler karantinaya girdikten sonra başlıyor. İlk olarak birlikte hareket ediyorlar ancak otomobil hırsızı olan kör siyah gözlüklü kızın ona topuklu ayakkabı ile vurması sonrası kötüleşiyor. Askerlerden yardım istemek için çıktığında ise öldürülüyor. Daha sonra akıl hastanesine yeni körler gelmeye başladıkça ortam gerilmeye başlıyor. Yemek gelmemeye, bakım yapılmamaya başladıkça insanlar birbirlerine düşman olmaya ve yiyecek için her şeyi yapacak duruma geliyorlar. Askerler onları tehdit ettiği için dışarı çıkıp yemekte isteyemiyorlar yani körler akıl hastanesinde tutsak gibi yaşıyorlar. Daha sonra yanında silah taşıyan bir kör kendine bir çete kurarak diğer körlere zulm etmeye başlar. İlk olarak körlerin değerli eşyalarını alsa da bu ona yetmez ve daha fazlasını ister. Akıl hastanesinde karantinada olan kadınlara tecavüz etmenin karşılığı olarak onlara askerlerden aldıkları yiyecekleri vermeye başlarlar. Doktorun karısı, siyah gözlüklü kızın olduğu grupta bu çetenin tecavüzüne uğrar. Açlıklarını doyurmak için tecavüze uğrayan kadınlar bu çetenin iğrenç kelimelerine, şiddetine uğrarlar. Sadece bir silahları olduğu için diğerlerine her türlü kötülüğü yapan grup karşısında gözleri gören ve makası olan bir doktorun karısı vardır. “…zamana zaman tanırsanız her şeyi çözümler.” (s.243) doktorun karısı bir çok kez makasa bakar ve kararını verir. Doktorun karısı tecavüze uğrayacak başka bir grubun peşine takılır ve silahlı çetenin odasına gider ve “Gireceği yere bir değil, iki hançer gibi girmesi için ucunu biraz araladığı makası eliyle yavaşça yukarı kaldırdı. Kör adam, yakınında birinin olduğunu son anda fark eder gibi oldu ama tam o sırada doyuma ulaşmak üzereydi, buysa onu sıradan duyular dünyasından çekip koparmış, refleksini köreltmişti. Doyumu tadamayacaksın, diye düşündü doktorun karısı ve kolunu şiddetle indirdi. Makasın iki bıçağı körün boynuna hart diye girdi, ekseni etrafında döndü, kıkırdakları ve zar dokularını zorlayıp yırttı, sonra, öfkeyle yoluna devam ederek boynun arkasındaki omurlar tarafından durduruluncaya kadar ilerledi. Adamın çığlığı neredeyse hiç duyulmadı, boşalmakta olan bir adamın çıkardığı hayvansı homurtudan farkı yoktu, ötekilerden de benzer sesler geliyordu zaten, ama belki de önce söylediğimiz doğruydu, çünkü diz çökmüş kadının yüzü birden fışkıran kanla örtüldüğü anda, adam da sarsılarak kadının ağzına boşalmıştı.” (s. 211) çete liderine sapladığı makas körlere yapılan o zulmede son verir. Daha sonra ise hastanede kargaşa çıkar ve yangın başlar. Hastane tuzla buz olmuş tüm körler dışarı çıkmıştır. Sonuç bölümü, hastane yandıktan sonra tüm körler dışarı çıkarlar ve artık ülkede herkesin kör olduğunu (doktorun karısı hariç) anlarlar. Herkes evlerini bulmaya çalışır veya orada kalırlar. Doktorun karısı ise kendisiyle birlikte, doktor, ilk kör, ilk körün karısı, siyah bantlı yaşlı adam, siyah güneş gözlüklü kız ve şaşı çocuk ile bir grup kurarak onların gözü olur. Hastalar önce gözlüklü kızın evinde kalır daha sonra ise doktorun evine ulaşırlar. Eski kurallar hatırlanır ve yeni bir düzen kurulamaya çalışılır. Burada birlikte yıkanır, temizlenir, kitap okur ve eskisi gibi hareket etmeye çalışırlar. Kitabın sonunda ise salgın biter ve herkes tekrar görmeye başlar. Doktorun karısı ise her an beklediği körlüğün artık kendisini bulduğuna inanır, ancak görmeye devam eder. ”Hiçbir mutluluk sonsuza kadar sürmediği gibi, mutsuzluk da geçicidir.”