Kestirmeden ve sürprizli metinler / Ömer Erdem

İtalyan edebiyatının yaşamı ve yapıtlarıyla nevi şahsına münhasır ustalarından Umberto Saba, ‘Kestirmeler ve Kısa Hikâyeler’ boyunca adeta bir insan, dil, kültür ve ülke inşa ediyor kısadan. Her okur kendi ilgi dünyasına göre söz ve düşünce mücevherlerine rastlayacak…

Sözü kısa kesmenin sanatta her zaman cazip bir tarafı var. Bir yandan iştah kabartsa da tuzaklara da kapı aralar böylesi düşünmek ve yazmak. Üslupla değer bulur asıl kestirmeden, kısa yazmak. Edebiyatımızda onu zekâsıyla ilk işleten Ahmet Haşim sayılsa yeridir. Ferit Edgü’nün kısa kesmeyi getirip koyduğu yer hatırlandığında ise dilin kesme taşlar gibi nasıl yontulduğunu görürüz. İtalyan edebiyatının ‘yaşamı ve yapıtlarıyla nevi şahsına münhasır ustalarından’ biri olarak görülen Umberto Saba, ‘Kestirmeler Ve Kısa Hikâyeler’ boyunca sanki bir insan, dil, kültür ve ülke inşa eder kısadan. İtalyan Şair Vittorio Sereni tarafından ‘şapka, pipo ve baston’ ile birlikte betimlenmesi de manidar sayılır. Bu üç nesne de hem maddi hem de imgesel karşılıklarıyla hayatın kısa, eylemin kestirme yönüne denk gelirler.
Kestirmeden yazmak, yoğun ve sıkı dokunuşlarıyla dilsel ve duygusal serpinti olmanın ötesine taşar. Önce kestirme yazı ve yol üzerinden ‘kestirme’den ne anladığını ortaya koyar Umberto Saba. Türkçede kestirmenin önceden anlamak/anlayamamak vasfı da saklı şekilde çıkar karşımıza. Sözünü esirgemeyen ve geçmişle güncel arasında kolayca salınımlanan özüyle ele kalem aldırır satırları çizmek için böyle yazarlar. “İtalyanlar baba değil kardeş katilidirler” mesela. “İtalyanlar kendilerini babalarına adarlar ama karşılığında diğer kardeşlerini öldürmek için onun onayını almak isterler” cümlesi okunduğunda, Marlon Brando ve Al Pacino’nun oynadığı ‘Baba’ serisini hatırlamak aşırı yorum mudur? Hitler, sevmeyi bir türlü beceremeyen adamdır. Bu sebepten Almanya’yı moloz yığınına dönüştürmüştür. Sıklıkla siyaset, sanat ve edebiyat dünyasından isimler çıkar karşımıza. ‘Wagnerciler kuşkulu’durlar örneğin.
Vatan, ırk ve milliyetçiliği beraber düşündüğünde bu kavramların birlikte parlatılıp, vatanseverlik, ırkçılık ve milliyetçilik postuna bürünmesini ‘nevroz ile deliliğin bir arada’ bulunmasına benzetir. İyi doktor ile kötü doktor arasındaki fark ise iyi olanın iyileşmeye, kötünün hastalığa âşık olmasıdır. Ayrıca her çağda yaygınlık kazanan hastalıklarla siyasal akımlar arasında paralellik bulunur. “Her çağda, belirli bir hastalık öne çıkmış ve bunun ahlaki alanda bir karşılığı olmuştur.” Kanser ve faşizm ile 20’nci yüzyıl arasında mutlak ilişki vardır. Koronavirüs neye denk gelir acaba?
Sanat ve onun ne olduğuna ilişkin düşüncelerle sıkça karşımıza çıkar Umberto Saba. “İçgüdüler doğuştan gelir. Sanat geleceğe değil geçmişe dönüktür.” Bu sebepten olacak çocukluğa eğilir. “Sanatı anlamak için, her şeyden önce şu gereklidir: tüm yaşam sürecinin yok etmeye çalıştığı çocukluğu içimizde saklamış olmak. Şair, yetişkin olduğunda başına gelenlere hayret eden bir çocuktur.” ‘Şekiller aracılığıyla doğan’ sanat ‘yaşar ve içerik için ölür’. Egosantrik olan şairler karşısında ise filozoflar hep egokozmiktirker.
Her okur kendi ilgi dünyasına göre söz ve düşünce mücevherlerine rastlayacaktır metinler boyunca. İnsan davranışlarının tutarsız ve çokça şiddete hazır yönünü deşifre ettiği kısa hikâyeler ise sürprizlerle dolu. ‘Türk’ isimli hikâye okunduğunda, Umberto Saba’nın neden kısa yazıp vurucu düşündüğünü anlamak mümkün. İtalya ve Roma’yı düşünmek için ise bir reçete kitap ‘Kestirmeler ve Kısa Hikâyeler’.

https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/kestirmeden-ve-surprizli-metinler-42305801

tr_TRTurkish