İş insanı Murat Ülker Soner Yalçın’ın “Tağut” kitabını yazdı: Zor işe kalkışmış

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker kendi internet sitesinden yayınladığı yazısında OdaTV’nin imtiyaz sahibi Soner Yalçın‘ın son kitabı Tağut‘u kaleme aldı.

“Zira kitabın içinde her devir, her yönden, her konuda çeşitli bakış açılarını özetleyen ama sizi altüst edecek görüşler sunulmuş” diyen Ülker, çok ses getiren Tağut ve Yalçın için şu ifadeleri kullandı:

“Zor bir işe kalkıştığımın farkındayım! diye devam etmiş kitabına Soner Yalçın.

Yedi bölüm halinde devam eden kitap toplumun içinde bulunduğu kafa karışıklığı ve fikir karmaşasını ve yakın tarihteki “yoldan saptıran” savrulmaları anlatıyor. Örnek veriyor güncel meselelerden ve okuması rahat, ama ne kadar katılırsınız bilemem. Zaten “hakikat güneşi, fikir tartışmaları sonucunda doğar” demişler.”

İşte Ülker’in “Doğruyu bulmak için tümü görmek şart” başlıklı yazısı:

“SONER YALÇIN YAZMIŞ: TAĞUT, KUTSAL ALDANIŞIN SOYAĞACI
“Korkak, gerçek’le yüzleşmeyi reddediyor, hırçınlaşıyor.
Cahil, ‘gerçek’i idrak edemiyor, küçümsüyor.
Hain, çıkarının peşinde ‘gerçek’i tahrif ediyor, saptırıyor.”
Alev Alatlı’ya… diye başlayan kitabın önsözünden sizin için alıntılar yaptım.
Bence güzel bir özeti olmuş, anlatılmak istenenin
Zira kitabın içinde her devir, her yönden, her konuda çeşitli bakış açılarını özetleyen ama sizi altüst edecek görüşler sunulmuş, rahat okunuyor.

(*) Yalçın, S. (2024). Tağut, Kutsal Aldanışın Soyağacı, Kırmızı Kedi, ss.352.

ÖNSÖZ’DEN TAĞUT DÜZENİ

“Gerçeği istediğim kadar değil, göze alabildiğim kadar yazıyorum,
yaşlandıkça biraz daha fazlasını göze alabiliyorum.” Montaigne

Suçu sorumluluğu başkasının omzuna yükleme insanoğlunun vazgeçilmez hastalığı oldu: Suçlu başkası…

Bu kitap bir suçlu bulma arayışında değil. Sorunun / problemin nasıl çözümleneceğine dair çalışma yapanlara katkı sunmayı hedefliyor. Bu kitabın motivasyonu, olgular üzerinden çözüm odaklı ve objektif olmak…

Bilirim ki, çözümde görev almayanlar sorunun parçası olur. Oliver Sacks, Karısını Şapka Sanan Adam kitabıyla şunu gösterdi; beyin pusuladır, kırıldığı an yoldan çıkarır…

Beynimiz kontrollü iken mucizevi işler yapar, kontrolü kaybettiğinde neler olacağını da anlamamıza yardımcı olur…

Bütünü görmemizi beyin sağlar; muhakeme yeteneğini / akıl yürütmeyi beyin sağlar. Beyin aydınlattığı gibi bozar da…

“Bir Arapa kalbini göster deyince kafasını işaret eder, siz sormadan yürek meselesini ben söyleyeyim.”

Şimdi Tağut’a biraz daha yakından bakalım (*).

Algı tehlikelidir; hakikatle bağınız kopar! Rüya ile hakikati ayırt edebilmek için gerçekçi olmak şart. Algılara aldanmamak için ne yapmak gerek?

Dine bir bütün olarak bakacağız, kopuk kopuk değil. Kuşkusuz hiç kolay değil…

Berbat bir sistem olan Kapitalizm Çin’de, Müslüman-Arap Ortadoğu’da değil de neden Avrupa’da doğdu?

Tarihçi sıfatını hak eden namuslu bilim insanları medeniyetin kaynağının Avrupa olmadığını kabul eder. Gerçekten de kapitalizm Mısır’da, Çin’de değil de neden Avrupa’da doğdu?
2018’de kaybettiğimiz Mısırlı-Fransız ekonomist ve yazar Samir Amin’e göre Avrupa geri olduğu için, ihtiyacı yüzünden 1000-1250 yılları arasında ilk ileri hamleyi yapandı. Sistemin kuyruğundakiler kırılgan toplumlarda yaşarlar ve bu yüzden esnektirler. Yani, yeniye açıktırlar…

Kapitalizm insanlık tarihine Avrupa’da ilerici olarak çıkarken sermayeyi, Marks’ın tanımıyla ilkel birikimden aldı.

Samir Amin, kapitalizmin doğuşu ve dünya ölçeğindeki genişlemesine dair dört büyük kopuş döneminden söz ediyor:“1500, 1800, 1880 ve 1990… Burjuvazi kalabalıktı ve görece bağımsız, özerk ve birbirleriyle sürekli rekabet halindeki ailelerden oluşuyordu. Şimdilerde çok sayıda, merkezileşmiş oligarşiden oluşuyor ve üretim sisteminin tamamını, dahası ve onun da ötesinde politik, kültürel, ideolojik sistemi de kontrol ediyor… Üçüncü Dünya Ülkeleri, emperyalist karakterli kapitalist sömürüden kopmadan gelecek kuramaz” dedi. Gerçek kalkınma reformuna ancak anti-emperyalist tavırla ulaşılırdı.

Bu analizi yavaş yavaş topraklarımıza getireyim, diyor Soner Yalçın:

Alexander Anievas ile Kerem Nişancıoğlu’nun Batı’nın Egemenliği Nasıl Kuruldu / Kapitalizmin Jeopolitik Kökenleri (**) adlı araştırmalarından söz ediyor. Erken modern Avrupa’ya ilişkin hâkim kuramlar, Osmanlılar görmezden gelinerek inşa edilmiştir.

“Oysa” diyor araştırmacılar “Osmanlı fetihleri / jeopolitik baskıları Avrupa ülkelerinde (başta Amerika / Atlantik kıtası olmak üzere) keşif yapma zorunluluğu doğurdu. Osmanlı ile Habsburg arasındaki süper güç rekabeti İngiltere, Almanya, Hollanda gibi Avrupa’nın kuzeybatı ülkelerinde modern devlet inşasına yol açtı.”

Yalçın “O halde yine sormalıyız” diyerek soruyor:

Avrupa’nın kapitalistleşmesini sağlayan “süper güç” Osmanlı, niçin geri kaldı? Mehmet Akif’in 20. yüzyılın başında söz ettiği “yiten üç yüz senelik” açığın sebepleri neydi?

Avrupa hızla kapitalizm sürecine girerken Osmanlı’ya yönelik “Niçin geri kaldı?” sorusu, yaşadığımız Cumhuriyeť in son yılları için de geçerli değil mi?

Sonra da amacını şöyle açıklıyor Yalçın:

Elinizdeki kitap bu sorunun yanıtını arama çabasına katkı için yazıldı. Neden hep siyasi-ekonomik kriz yaşıyoruz? Niye hep çatışmacı-politik bir atmosfer yaratıyoruz? Ülke içine dönük kavgamız niçin hiç bitmiyor? Otokratik iktidarlar meşruiyetlerini hurafe-katı şekilcilik üzerinden nasıl elde ediyor? Ve niçin muhalefet din gibi kültürel konular yüzünden bölünüyor?

Ve cevabı da veriyor: Politik doğruculuk!

Yani, farklı dil, din, kültür ve cinsiyetten kişileri incitmemek amacıyla özenle kullanılan, düşünce ve uygulamaları tanımlamak için kullanılan terim.

Farklı olanı incitmemek adına ifade özgürlüğü ve eleştirel bakış kısıtlandı. Bilirsiniz ülkemizde de benzerlerini yaşadık / yaşıyoruz: Hurafeye karşı çıkarsanız hemen din düşmanı ilan ediliyorsunuz. PKK terörünü eleştirirseniz hemen “Kürt düşmanı” diye etiketleniyorsunuz.

Bu arada “Bizim Mahalle”nin de “öteki gibi” gördüğünden sürekli şüphelenmesini ve kimi zaman aşağılamasını da buraya eklemek lazım…

Yaşandı ve görüldü ki salt kültürel dayatmalarla günlük yaşama müdahaleyi hedefleyen din etiketli politik anlayış, halka özgürlük gibi ekonomik zenginlik de veremedi!

Yüzyıl başında İngiliz emperyalizminin yarattığı “kullanılmaya elverişli” bu İslamcı siyasi görüş, Soğuk Savaş ile birlikte ABD’nin kullanışlı aracı oldu. Dünyada 1980’lerden sonra yükselişe geçen küresel vahşi kapitalizmin / neoliberalizmin payandası oldu. Türkiye’de, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin sadece bu çevrelere dokunmamasının nedeni buydu.

Günümüzde pek revaçta olan “görüş”, “kolektif kimliği” ikame etmeyi amaçlıyor. Bu ideolojinin amacı küresel sermayenin egemenlik kurmasıdır. Bu stratejiyle din söz konusu amaç için bir araç haline getiriliyor… Bu nasıl görünmüyor?

Artık gerçekle bağ kopuyor, akıl dışıcılık her alana sirayet ediyor. Böyle dönemlerin aydını hep çoğunluğa uyuyor. “Aydın”ın tek hakikati var; güce âşık. Kalemini, sözünü iktidarın ve gölgesindeki cemaatlerin emrine veriyor. Tek başına olma cesaretinden yoksun.

Yalçın Samir Amin’den alıntı yapıyor: “Küresel Kapitalizm sürdükçe Batılı güçler manipülasyonlarına devam edecek ve Siyasal İslamın varlığını sürdürmesini isteyecek. Biliyorsunuz, Küresel Kapitalizm ve Siyasal İslam partnerlerdir. Meşruiyet sağlamak için ikisinin de birbirine ihtiyacı var. ABD ve Avrupa’daki egemen sınıfların terörizme ihtiyacı var. Çünkü terörizmin yarattığı atmosfer sayesinde politikalarını ve güçlerini meşrulaştırıyorlar…”

Acaba diyorum sadece S. Amin hocanın yaşına hürmeten!

İnsanoğlunun “reçetesi” yok değil. Sömürüye, aldatmaya son verecek bir geleceğin şifresi geçmişte gizli… Mesela Hz. Muhammed’e (sav) ilk inananlar kölelerdi. Onun eşitlik ve adalet söylemi yüreklerde umudu, mücadele ruhunu diriltti.

Peygamber “hiçbir insanın bir diğerinden üstünlüğü yok” dedi. Ammar bin Yasir, Bilal-i Habeşi ve daha niceleri korkunç işkencelere maruz kaldı. Vazgeçmediler. Direndiler. Kazandılar.
Kuşkusuz Hz. Muhammed (sav) çarpık düzenin dişlilerini paramparça eden bir devrimciydi…
Peki din nasıl gericileşti? Bunu kimler, nasıl yaptı?

Nietzsche’ye göre “Hayattan en büyük tadı almak demek, tehlikeli yaşamak demektir”.

Zor bir işe kalkıştığımın farkındayım! diye devam etmiş kitabına Soner Yalçın.

Yazarın kendisinin kaleme aldığı Önsöz, aslında hem kitaba bir giriş hem kısa bir özet hem de fikirlerinin tanıtımını yapmış.

Yedi bölüm halinde devam eden kitap toplumun içinde bulunduğu kafa karışıklığı ve fikir karmaşasını ve yakın tarihteki “yoldan saptıran” savrulmaları anlatıyor. Örnek veriyor güncel meselelerden ve okuması rahat, ama ne kadar katılırsınız bilemem. Zaten “hakikat güneşi, fikir tartışmaları sonucunda doğar” demişler.

Hepimize kolay gelsin.”

https://www.odatv.com/guncel/is-insani-murat-ulker-soner-yalcinin-tagut-kitabini-yazdi-zor-ise-kalkismis-120056814

tr_TRTurkish