Kirpinin Zarafeti, kirpiler gibi dikenli kabuklarının altında bambaşka hayatları olan güçlü kadınlara, o dikenleri birbirine değdirmeden kurulan nahif dostluklara adanan bir kitap.
Paris’in merkezinde, üst sınıf insanların yaşadığı gösterişli bir apartman. 27 yıldır o apartmanda çalışan huysuz, sevimsiz bir kapıcı gibi görünen, kendini çirkin addeden ancak müzik, resim ve felsefe meraklısı, Rus edebiyatı ve Japon sineması tutkunu 54 yaşındaki Reneé. Çok bildiğimizi sandığımız kapıcı karakterlerinin aksine entelektüel bir kapıcı o. Yaşamını kendi anlatısı ile tanıyoruz. Paloma ise bu apartmanın zengin sakinlerinden bir ailenin zeki, üstün yetenekli fakat içe dönük 12. yaş gününde intihar etmeyi planlayan küçük kızı. Ona, karakterine, iç dünyasında sakladıklarına ise tuttuğu günlüklerle dahil oluyoruz.
İkisi de farklı sınıflardan ayrıca ikisi de utangaç… Ancak iç dünyalarında barındırdıkları zenginlik, aynı apartmanda yaşayan ve sınıf ayrımının kendini çok net hissettirdiği bu iki yaşamı insanın inceliklerine ait bağlarla birbirine yakınlaştırıyor. İşte burada o bağı açığa çıkaran da apartmana taşınan Japon Kakuro oluyor. Bu sessiz, içe dönük ancak özlerinde adeta bir hazine barındıran insanların içinde yaşadıkları renkli dünyayı, hayatın akışında hiçbirimizin dikkatini çekmeyenleri bize apaçık gösteren bir dostluğu anlatıyor Kirpinin Zarafeti.
Kendi de felsefe öğretmeni olan Muriel Barbery’nin felsefi öğelerle harmanladığı, okuyucuyu sarıp sarmalayan Kirpinin Zarafeti’ni, Fransızcadan çeviren ise Işık Ergüden. Kirpiler gibi dikenli kabuklarının altında bambaşka hayatları olan güçlü kadınlara, o dikenleri birbirine değdirmeden kurulan nahif dostluklara adanan bir kitap adeta.
İKİ İNSANI BİRBİRİNE YAKINLAŞTIRAN ORTAK NOKTALAR
Reneé’nin tek istediği mutlu birkaç anısının olması için rahat bırakılmak. İşte tam da bu yüzden klişelere uygun davranıyor. Nüktedan, espriden anlıyor. Her konuşmasında da bu açığa çıkıyor. Hayatına, kendine, etrafındaki insanlara alaylı bakıyor, onlarla adeta dalga geçiyor. Apartman sakinleri onu küçümserken o çoktan lafı gediğine koyuyor verdiği cevaplarla. Hayatı çekilebilir kılmak için ciddiyetten biraz uzaklaşabilmek gerekmez mi sizce de? Yenilikler, yeni yaşamlar onun aşılmaz sanılan duvarlarını aşana kadar yaşamı aşağı yukarı bu şekilde.
Paloma ise yazının girişinde de söylediğim gibi çok zeki bir kız çocuğu. O kadar zeki ki bazen bunu saklama gereksinimi duyuyor, çünkü bundan dolayı sorun yaşamak istemiyor. Paloma ayrıca yetişkin olmaktan korkuyor, çünkü yetişkin olmak demek çevresinde gördüğü yetişkinlere dönüşmek demek. Memnun değil hayatından, ailesi gibi olan zengin yetişkinlerden şikayetçi. Yaşamayı bilmediklerini ve yetişkinlerin önünde sonunda çocukları da bu anlamsız hayatın içine çektiklerini düşünüyor. İntihar etmek istemesinin sebebi de aslında bu, yetişkin olmayı ortadan kaldırmak. Renée de Paloma da toplumun kalıplarını reddeden iki insan, birbirlerini tanımasalar da ortak noktaları çok.
YARIN DAİMA BUGÜNDÜR
Reneé ve Paloma’nın hayatları böyle sürüp giderken Kakuro’nun onların apartmanına taşınması tesadüf olabilir mi sizce? Boşalan bir daireye taşınan bu kibar, sıcakkanlı ve ilginç adam apartmanda bir hareket yaratır. Kakuro sayesinde Paloma ilk defa onu dinleyen bir yetişkinle tanışır, Renée de ilk defa “görülen” biri olmaya başlar. Kendine karşı acımasız olan Renée görülen biri olmaya cesaret edebilecek mi sizce ya da Paloma, hayatın yaşamaya değer bir yanını bulabilecek miydi? Ne dersiniz?
İçinizi ısıtacak bir kitap bu. Kitabın ilk sayfalarının yavaş aktığını hissetseniz de kitabı bir an önce ilerletmek isteyecek kadar sürükleyici ve akıcı. Hikayeye felsefe, edebiyat ve film de eşlik edince daha keyifli olması kaçınılmaz oluyor. Kitap çoğu zaman gülümsetiyor, bunun dışında da düşündürecek çok şey veriyor. Sona erdiğinde ise yüzünüzde buruk bir gülümseme beliriyor. Yaşamın anlamını sorguluyor ve sorgulatıyor. Bize uygun görülen hayatı mı yoksa kendimize uygun gördüğümüz hayatı mı yaşamalıyız?
Son sözlerden önce kitabın Mona Achache yönetmenliğinde Türkçe “Yaşamaya Değer” adıyla beyaz perdeye taşındığını hatırlatmak isterim. Ben filmi izlemedim henüz ama okuduğum bir kitabı görsel alanda da izlemek benim için büyük bir zevk. Yazımın sonuna gelirken sözlerimi kitaptan bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
“Yarından çekinmenin nedeni, şimdiki zamanı inşa etmeyi bilmemektir ve şimdiki zamanı inşa etmek bilinmeyince, bunun yarın yapılabileceği söylenir, ama bu da berbat bir şeydir, çünkü yarının daima bugün olduğunu görmüyor musunuz?”
https://ekmekvegul.net/index.php/dergi/inceliklerin-romani-kirpinin-zarafeti