Gazeteci Fikret Bilâ’nın yeni kitabı’nın adı, ‘’IŞRAK DEVRİM 1923’TEN 2023’E.’’ İlk bakışta fark edilmezse de yukarıdaki başlığın ilk sözcüğünü tersten okuyunca ‘’KARŞI’’ sözcüğü olduğu görülür. Hatta kitabı okumadan içeriğini de hemen anlarsınız. ‘’İronisi’’ de burada zaten. Sayın Fikret Bilâ, ‘’devrimin’’ nasıl ‘’karşı devrime’’ dönüştüğünün kitabını yazmış. Kitabın kapağı da çok özenle hazırlanmış. İmzalayarak verdiği kitabı bir solukta okudum. Çok da yararlandım. Teşekkür ediyorum. Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayınlanan baskı ve sunumu da çok başarılı. Kitap 270 sayfa. Sıkıcı değil, akıcı. Kısa ve özlü bir biçimde ‘’devrimden karşı devrime’’ nasıl adım adım geldiğimizi anlatıyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihini kronolojik olarak sunuyor gözlerimizin önüne.
AİLECE GAZETECİ
Fikret Bilâ bilindiği üzere Türkiye’nin bir zamanlar basının amiral gemisi olan Hürriyet Gazetesi Demirören Grubu’na geçmeden önce Genel Yayın Yönetmeniydi. Milliyette Gazetesi’nde köşe yazarlığı ve yöneticiliği de bulunmaktaydı.
Hürriyet Gazetesi yazarlarına şimdilerde Sayın Cumhurbaşkanı tarafından adeta ‘’ev ödevleri’’ verilebilmektedir. Abdülkadir Selvi’ye; ‘’görevini Ahmet Hakan gibi yapması gerektiği’’ talimatı verilmişti.
Sayın Fikret Bilâ’dan önce ailenin duayen gazetecisi rahmetli Ağabeyi Hikmet Bilâ’dır. Rahmetli Hürriyet ve Cumhuriyet’te gazetecilik yapmış, araştırma kitaplar yazmıştır.
Kitaplarının bazıları; 12 Eylül Türkiye’nin Miladı (Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar’la birlikte), CHP 1919-1999 (Cumhuriyet Halk Partisi), Bir Ömür Politika Kars’tan Zincir Bozan’a Sırrı Atalay, CHP Tarihi 1919-1979, Sosyal Demokrat Süreç İçinde CHP ve Sonrası, Kömür Kara ve Ali Topuz Anlatıyor Düzeni Değiştirmek. Ve bir ömür boyu binlerce yazı, makale ve araştırma yazmıştı. Rahmetle anıyorum.
Sevgili oğlu Baran Bilâ da halen başarılı bir gazetecidir.
Ayrıca, benim de Fikret Bey gibi ağabey olarak sevdiğim, saydığım emekli Sayıştay Denetçisi Dursun Bilâ da var. Bir dönem General Celil Gürkan’ın Genel Başkanlığı’nı yaptığı Türkiye Birlik Partisi Genel Sekreterliği görevinde de bulunmuştu. İsim yakınlığı nedeniyle şimdiki Büyük Birlik Partisi ile sakın karıştırmayın!
KİTABIN KONU BAŞLIKLARI
Kitabın giriş bölümü ‘’Üçlü vesayetten tekli vesayete, laik devletten İslamcı devlete’’ başlığını taşımaktadır. Bu bölümde Cumhuriyet’imizin 100 yaşında olduğu, Atatürk’ün kurduğu ‘’Devletle’’ gelinen noktadaki ‘’Devletin’’ aynı olmadığı belirtilmektedir.
Birinci bölümde; Saltanatın ve hilafetin kaldırılmasından başlayarak tek tek cumhuriyetin laiklikle taçlandırılarak kurum ve kuruluşlarının oluşturulması ve çok partili sisteme yani demokratik cumhuriyete geçme hazırlıkları ve karşı hareketleri, Serbest Fırka Denemesine henüz hazır olunmayışı anlatılmaktadır.
Sağlıklı bir demokratik yapının oluşturulması için Halk Evleri ve Halk Odaları ve eğitim öğretimin yaygınlaştırılması ve Atatürk’ün yaptıkları ile bıraktıkları devrimlere değinilmektedir.
DEMOKRASİ DEVRİMİ VE İSMET İNÖNÜ DÖNEMİ
Atatürk’ün ebediyete intikalinden bir yıl sonra 2’nci Dünya Savaşı’nın patlaması ve bu savaşa İsmet Paşa’nın Türkiye’yi savaş dışı bırakması çok önemli bir diplomatik ve siyasi deha olduğu, 15 yıl önce savaşta çıkan bir ülkenin hemen savaşa girmesinin sonuçlarını hayatı savaş meydanlarında geçen en iyi İsmet Paşa’nın bildiği anlatılmaktadır.
Atatürk Devrimlerinin tabana yayılması için, ocak, bucak teşkilatlarının kurulması, Köy Enstitülerinde yetişen köy çocukları gittikleri köylerde; öğretmenliğin yanında, doktor, hemşire, baytar, ziraatçı, eğitmen ve gerektiğinde imamı oldular. Duvar yaptılar, bahçe, bağ ve tarlada da eğitim-üretim ilişkisi kurdukları bilinmektedir.
DEMOKRAT PARTİ’NİN İKTİDARA GELMESİ
Sıra demokrasiye gelmişti. 10 Mayıs 1946 tarihli CHP Kurultayında demokrasiye geçilmesi kararlaştırıldı. Bunun üzerine 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti kuruldu. Kurulduğu yıl yapılan seçimlerde iktidar olamadı. 4 yıl sonra 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlerde iktidar oldu.
Uygulanan çoğunluk seçim sistemi ile DP %55,2 oy ile 416 milletvekili çıkarırken TBMM’de mecliste %84 oranında temsil hakkı elde etmiş oldu. iktidarı devreden CHP ise, %39,6 oy ile 69 milletvekili ile %14 oranında mecliste söz sahibi olmuştu.
Aynı şekilde nispi temsil seçim sistemi uygulanmasına karşın, yüksek %10 seçim barajı nedeniyle; Oyların %34,3’ünü alan AKP 363 milletvekilliği ile Meclis üye sayısının %66’sına sahip olarak tek başına iktidar olmuştu. Bu seçim sistemi nedense hep sağ iktidarlara yarıyor!
Çünkü, 12 Eylül 1980 darbeci generalleri siyasal İslamın iktidara giden yolun taşlarını döşemişlerdi.
Neyse DP’nin İlk yılları sakin geçmesine rağmen ilerleyen zamanda karşı devrim hareketlerinin öncüsü ve uygulayıcısı oldu.
Türkiye’nin 18 Şubat 1952 yılında NATO’ya girmesiyle karşı devrim hareketleri iyice hortlamaya başladı.
Halk Evleri, Halk Odaları ve Köy Enstitüleri kapatıldı. Halkın uyanışı ve eğitim üretim ilişkisi kesildi. Köylüye Amerika buğdayı, tarım ülkesi olan Türkiye okullarında öğrencilere süt tozu ile yapılan süt içirildi.
Emperyalizm halkın uyanış ve kalkınma hamlesinin durdurulması hamlesini uygulamaya koymuştu.
DP’nin iktidar sarhoşluğu o dereceye vardı ki 27 Mayıs 1960 yapılan askeri darbe öncesinde CHP ve Halk Evlerinin mallarına el konuldu. CHP’yı destekleyen Ulus Gazetesi yazarları üzerine baskı kuruldu. Yazarları tutuklandı.
Sayın Bilâ’nın da kitabında belirtiği üzere; ‘’230 basın davası ve 867 gazeteci tutuklanarak mahkûm edildi. Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman ve İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker ve Cüneyt Arcayürek cezaevine gönderildi.’’
Osman Bölükbaşı’nın Millet Partisi’ne oy verdiği için Kırşehir 20 Temmuz 1954 tarihinde İl iken ilçe yapıldı.
Ve böylece 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine gelindi.
Celal Bayar- Adnan Menderes yönetimindeki DP Sayın Bilâ’nın deyimi ile, ‘’demokrasiyi demokrasi ile öldürdü.’’ Demokrasimizin bir ayıbı olarak Menderes ve Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu Yassıada’da kurulan olağan dışı mahkemede idama edildiler.
1960 askeri yönetimi özgürlükçü bir Anayasa düzenlemesi yaptı.
Gelişen özgürlükçü ortam ile işçi, köylü ve öğrencilerin hak arayışları ‘’bu anayasa bize bol geldi. Bu kadar özgürlük olmaz.’’ Denilerek demokrasi ve özgürlüklerin kısıtlanması gerektiği anlayışı söylem haline getirildi.
Nihayet bu söylem, 1971 Askeri Muhtırası ve 1980 Askeri Darbesi ile ’’Atatürk’çülük’’ adına özgürlükçü demokrasi tamamen rafa kaldırıldı. Gelişen ılıman ikliminde ‘’siyasal İslam gelişmeye başlandı.
Türkiye’nin demokrasi mücadelesi küresel güçlerin ‘’ılımlı İslam’’ diye uygulamaya koyduğu, Sovyetler’in dağılmasıyla da tek kutuplu hale gelen dünyada en çok Türkiye olumsuz etkilendi. Atatürk Devrimleri durduruldu,
O kadar ki, 28 Şubat 1997 Post Modern Darbesi de siyasal İslâmın serpilip gelişmesine zemin hazırlandı.
Bilindiği gibi; Milli Güvenlik Kurulu toplantısında gelişen süreç ile Erbakan’ın başkanlığında Tansu Çiller’li Refahyol Hükümeti dağılmış, ‘’İslam’dan geçinenlere’’ yeni bir ‘’istismar alanı’’ açılmıştı. O ‘’istismar alanı’’ ile oluşturulan algı ile AKP iktidarına giden yolun taşları döşendi.
Daha sonra ilerici Atatürkçü subayların tasfiyesi olan Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalardan sonra bu kez de 28 Şubat’ta aktif rol alan Çevik Bir, Çetin Doğan ve Kemal Gürüz’ün yargılandığı 28 Şubat Davası 15 yıl sonra gündeme geldi.
28 Şubat Davası, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye iştirak suçlamaları ile 103 sanık hakkında 2 Eylül 2013′te açıldı. Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava, 13 Nisan 2018’de karara bağlandı.
Aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın da bulunduğu 21 sanığa müebbet hapis cezası verilirken kimi sanıklar berat kimine ise daha az cezalar verildi. Temmuz 2021 de Yargıtay tarafından bozulan dava halen devam etmektedir.
Görüldüğü gibi,12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Darbeci Generalleri ‘’sol, sosyalist, Atatürkçüler ile milliyetçi, ilerici, devrimci ve yurtseverleri’’ tasfiye ederken’’ Atatürkçülük’’ adına anti demokratik uygulamaları ile ‘’karşı devrim yanlılarını’’ iktidara taşıdılar.
Sayın Bilâ’nın kitabında bu yazının boyutlarını aşan çok daha konu ve bilgi var. ‘’Karşı devrim’’ olaylarını kronolojik olarak önümüze sermektedir. Cumhuriyet’imizin ‘’İkinci Yüzyılı’’nı daha iyi anlamak için bu kitabı herkesin okuması gerektiğine inanıyorum. Eline, koluna, beynine ve yüreğine sağlık Sayın Bilâ.