Ege Öztokat’tan ilk kitap: Yelpazem de mi Sıkıyönetime Giriyor? / Evrim Kepenek

Kitabı gerçek kılan sadece bir kadının hayatının anlatılıyor olması değil elbette, fotoğraf albümü de kitabın daha doğrusu Tuna Nasser’in, ailesinin, o dönemin en çarpıcı, etkileyici kanıtları.

Ege Öztokat, Tuna Nasser’in hayatını anlattığı “Yelpazem de mi Sıkıyönetime Giriyor?” isimli kitabında bizi modernleşen Türkiye’de sadece ilkleri başaran bir kadınla tanıştırmıyor, aynı zamanda politik gelişmelerin insan hayatına yansımasına da tanık ediyor.

Tuna Nasser Türkiye’nin ilk kadın hava trafik kontrolörü. O dönem 270 çalışanın içindeki tek kadın. Bu nedenle bir hayli de zorlayıcı geçiyor çalışma hayatı. Üstelik İstanbul Üniversitesi’ne gidiyor. Aynı zamanda bir öğrenci.

Öztokat, bianet için yaptığı bu haberin ardından Nasser’in hayatını kitaplaştırmak istiyor. Bunu da başarıyor.

Kurduğu dil ise her zamanki gibi çok yalın. Nasser’in hayatını okurken bir anda tarihsel gelişmeleri arkadan yükselen radyodan gelen bir ses gibi okura ulaştırmak da kaleminin ucundaki sihir.

Otobiyografi yazmak bana göre oldukça çetrefilli. Herhangi bir romandan, hikâyeden farklı olarak gerçek bir hayatın anlatıcısısındır. Roman ve hikâyede kendi hayal dünyanın, kurgunun içinde özgürce, zaman zaman sersemce dolaşabilirsin ama otobiyografi öyle değil.

Otobiyografi, kurgu olmayan bir karakterin, gerçek bir insanın eğrisiyle doğrusuyla yaşanmışlığıdır, hakikatidir. Zorluğu da burada başlar. Başkasının hayatında sayısız labirentler arasında gezinirken, oralarda olan biteni okura sunmak bir hayli titizlik ve dikkat ister.

Tahminimce kişi size hayatını anlatırken zaman zaman iç muhasebesini de yapar. Verdiği kararları, yol aldığı güzergahları tek tek düşünürken belki bu sırada o anları yaşarken, siz bunun ne kadarını okura anlatacağınıza ne kadarına sadece bir kapı aralayacağınıza karar vermek durumundasınız.

Ege’nin kitabını gerçek kılan sadece bir kadının hayatının anlatılıyor olması değil elbette, fotoğraf albümü de kitabın daha doğrusu Tuna Nasser’in, ailesinin, o dönemin en çarpıcı, etkileyici kanıtları.

Bu hayatı Ege’nin gözünden okumak hem keyifli hem de zaman zaman olan bitene kızmanıza da neder oluyor. Kitabın tılsımı bozulmasın diye olan biteni burada detaylandırmayacağım fakat en sevdiğim kısımlardan birini buraya bırakıyorum:

“Tuna kızı Farah ve torunu Nadire, hayatları boyunca yalnızca anne ve kızlarının çatışabileceği şekilde çatıştı. Yalnızca birbirine çok benzeyen birbirlerine duydukları sevgi, nezaketten daha güçlü gelen kadınların çatışabileceği şekilde. Her biri sevgisini ötekinden farklı gösterdi, farklı değerlere göre yaşadı. Her kadın kendinden öncekini ona isyan ederek onurlandırdı.”

Kitabın arka kapağından:
Babası Karabük Demir Çelik Fabrikası’nda çalışırken doğduğu için adı Çelik Tuna’ydı. Tuna gibi coşkulu, çelik kadar sağlam yapacaktı hayat onu. 1946 yılında, daha çocukken Güneysu vapuruyla geldiği İstanbul’da, sevgi dolu bir ailede, kozmopolit bir mahallede büyüme şansı buldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde okurken, Devlet Hava Meydanları’nda çalışmaya başladı, artık namı Tango Kilo’ydu. Sadece sesini duyduğu November November ile tanıştığında, hayatının ikinci perdesinin başladığının farkında değildi. Gerçek adı Nasser olan bu yakışıklı gençle evlenip Lübnan’a yerleşti. Beyrut’taki hayatı Lübnan İç Savaşı’nın patlamasıyla altüst olduğunda İstanbul’a döndü. Burada onu bekleyen ise kimlik bunalımları ve aile içi çatışmalar oldu. Tuna Nasser’ın hayatını konu aldığı “Yelpazem de mi Sıkıyönetime Giriyor?” adlı kitabında Ege Öztokat, modernleşen bir kadınlık deneyimine, değerlere, toplumsal rollere dair bir sorgulamaya götürüyor okuru. Anlatının arka fonunda ise 6-7 Eylül Olayları, Yassıada duruşmaları, Lübnan İç Savaşı gibi, Türkiye’nin, yer yer Ortadoğu’nun yakın tarihinin tanıklığı akıyor.

https://m.bianet.org/biamag/kitap/282400-ege-oztokat-tan-ilk-kitap-yelpazem-de-mi-sikiyonetime-giriyor