Başlangıçta Berkun Vardı
Yıllardır polisiye kurgu atölyeleri gerçekleştiriyorum. Öğrencilerime, katılımcılarıma her zaman adların görünmez olmasını öneririm. Metin Çakır gibi, Neşe, Başkomiser Asım, ya da Albatros Dursun gibi. Berber Faruk, namlı pezevenkler Gobini Selçuk, Coşkun Coşkun, Tınki Ercüment gibi. Yaşlı insanların adlarını Rüknettin, Hayrünisa, gençlerinkini Berke, Aleyna yapmaktan kaçının derim hep. James Bond, Mike Hammer afili adlardır ama içerikleri gibi süslüdürler, boşturlar. Kimi zaman da güzeldirler.
Adile, Beyhan, Cahide, Derya, Eyşan
Ben yol haritası oluştururken ve hatta çoğu zaman yazımın ileri safhalarında adlarla uğraşmamak için Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma’yı kullanır, en sonda bunları başka sıradan adlarla değiştiririm. İnci Küpeli Kadınları yazarken Altay Köken’in beş eski karısını en yaşlıdan en gence Adile, Beyhan, Cahide, Derya ve Eyşan diye alfabetik olarak sıralamıştım. Sonra bu adlar nedense hoşuma gitti, öylece bıraktım. Macerada Altay Köken vahşice öldürüldükten sonra Berkun eski eşlerin en yaşlıdan, yani Adile’den başlayıp Eyşan’a doğru ifadelerini alır. Ancak cinayeti çözecek yeterli bilgiye ulaşamaz. Sıkışıp kalmıştır, öte yandan kadınların bir şeyler sakladıklarından kuşkulanmaktadır. Yeniden onlarla görüşmek ister. Yardımcısı Semra: “Kiminle başlayacağız?” diye sorduğunda “bu defa en sondan başlayalım…” der. Semra anlamaz. “Alfabetik olarak…” Romanda yazmaktan keyif aldığım yerlerden biriydi burası, yazarın kendisiyle dalgasını geçmesi aynı zamanda.
En karaktersiz karakter
Beş Metin Çakır macerasından sonra değişiklik yapmam gerektiğini düşünüyordum ama kafamda hiçbir şey yoktu. Anlatılacak sürüsüne bereket öykü vardı ama bunlar da Metin Çakır’a pek uygun değildi. Polisiye kurgu okuma tarihim boyunca klasik yani yakışıklı, maço, benmerkezci, akıllı ve zeki karakterlerden gına gelmişti de bu yüzden Metin Çakır gibi karaktersiz bir karakteri yaratmıştım. Bu defa ben de silsileye uyayım dedim. Elbette yine de benim karakterim klasiğin dışında, farklı, klasikle alay eden biri olmalıydı.
Yine ilk paragrafa dönecek olursam, elimde sadece bir Berkun adı vardı. Sanki okul zamanlarında duyduğum bir ad (kesinlikle Berkun Oya’dan gelmiyor). Yaratmak istediğim züppe, kültürlü, akıllı, yakışıklı ve de boks yapan bir karakter kısa zamanda doğdu.
Ahmet Ümit’i Öldürmek
Öte yandan kafamda benimle yolculuk eden bir cümle yani sinopsis vardı: Ahmet Ümit’i Öldürmek. Genç, parasız, bıçkın bir polisiye yazarı ne yapsa yazdıklarını yayınevlerine beğendiremiyor. Sonunda sansasyon yaratmak için gidip Ahmet Ümit’i öldürmeye karar veriyor. Üstadın da aklına başka bir oyun geliyor, kendisini ölmüş gibi gösterip yayın dünyasının canına okuyorlar beraberce. Bu adda bir kitabı yazmak kolay iş değildi elbette ama ilk Berkun macerası bu sinopsisten, yani bir polisiye yazarını öldürmekten yola çıktı. Birbirinden kişilik olarak oldukça farklı iki polisiye yazarından biri diğerini öldürüyordu.
Yalnız bahsetmeyi sona bıraktığım bir şey var: Berkun nasıl romanda bulduğum ilk şeyse soyadı da kitaptaki son şeydi. Bir türlü kafama yatan soyadı bulamıyordum. Roman editöre defalarca gidip gelmiş, artık basılacak ama adamın soyadı yok. Etrafa danışıyorum aklınıza gelebilecek en abuk soyadlarını öneriyorlar, öte taraftan yayınevi sıkıştırıyor, editörüm benim soyadımı koy diyor. Hani aklıma da yatmıyor değil ama… Yok olmaz ki. Biraz da yukarda sözünü ettiğim tarzda afili bir soyadı arıyordum. Sonunda istihareye yattım ve uyandığımda Berkun’un saray kökenli geçmişini silmek isteyen babasına yakışan bir soyadı buldum: İstanbullu.
İnci Küpeli Kadınlar
İlk roman Polisiye Yazarının Ölümü bitmişti, Berkun, Metin Çakır gibi acemice çizilmiş bir karakter değildi, daha umutluydum ondan. İkinci romanın sinopsisi hazırdaydı. Bir adam ölür. Sağlığında ve evliyken eski karılarına hep inci küpeler armağan etmiştir. Vasiyetinde, cenaze töreninde eşlerinin o küpeleri takmalarını istemiştir. Cenazenin kalkacağı cami avlusunda inci küpeli beş kadın karşılaşır ve…
Yıllardır kafamda dönüp duran bir görüntü: Teşvikiye Camisi avlusu, bayrağa sarılı bir tabut, kalabalık, gazeteciler, kameralar. Siyasilerden de gelenler var ve bir köşede birbirlerini kulaklarındaki inci küpelerden tanıyan beş kadın.
Sanırım üzerine en çok çalıştığım roman bu oldu. Soruşturma boyunca altta akan korkunç ensest ilişkiler, sado mazoşizm, pedofili… Polisiye Yazarının Ölümü’nden devam eden insan kaçakçılığı…
Konuyla ilgili birçok kitap, çalışma, tez okudum. Bir de romanın ismiyle müsemma derler ya, elbette Vermeer de vardı. İnci Küpeli Kadınlar henüz bugün öğrendiğim bir kelime olan marginalialarladoluydu. Maktul inci küpeli eski karılarını Vermeer tablolarına benzetiyordu. Ayrıca kendimce minik ayrıtılar koydum, küçük bir ayrıntıdan önemli sonuçlara ulaşıyordu Berkun. Polisiyede pek beğenilmeyen bir şey daha yaptım, özellikle katil ifşa olurken. Sürprizi bozmamak için ne olduğunu söylemeyeceğim, eğer merak eden varsa sosyal medyadan bana ulaşıp sorabilir.
Ben Berkun’u ve maceralarını çok sevdim, yeni bir roman üzerinde çalışıyorum ismi de Kapalıçarşı’da Feci Bir Cinayet olacak gibi görünüyor. Sanırım dördüncü Berkun macerasının da sinopsisi hazır ama onun üzerine konuşmak için çok zaman geçmesi gerekiyor.
Armağan Tunaboylu