Bir Acıya Kiracı Şair: Metin Altıok / Işıl Kurnaz

Gelecekten haberler veren bir falcı gibi değil, karanlığın yangınlarını ifşa eden bir gezgin, bir yerleşik yabancı gibi kendi göğünü ararken şiirini dünyaya üfler Metin Altıok.

2 Temmuz.  Ateşi hâlâ har bir yangın yeri bu ülke. Zeynep Altıok Akatlı yazıyordu,

“Bir mektup yazsam;

Sayın 2 Temmuz 1993

Ne olur hiç gelme desem

Acaba gider mi?”[1]

Bu bir şair ve şiir yazısı da olabilirdi tabii, ondan ibaret kalabilirdi. Yazık ki içinden Sivas Katliamı geçmeyen bir Metin Altıok anlatısı, eksik kalır acıyla. Unutmamak da onun o yüklü şiirine dâhil olduğu için biraz da. Çünkü “Ben babamı kaybetmedim. Sizler geleceğinizi kaybettiniz. Metin Altıok ve 34 can yanarak öldüğü için değil. Unuttuğunuz için. Sustuğunuz için” diyor Zeynep Altıok Akatlı.[2] Ortak tek noktamızın bir yası büyütmek, yaslara yas eklemek olduğu şu günlerde, her bir acı birbirine eklenerek sarmalıyor dünyayı. O acı sarmalı uzadıkça, dünya daralıyor. Acı, hiçbir coğrafi kuralı dinlemiyor, her şeyi un ufak ederek küçültüyor. Çünkü “Hesaplaşılmamış ve özrü bütün bir toplum tarafından paylaşılmamış bir tarih, eninde sonunda ayağa dolaşıyor. Bunu unutmamak ve unutturmamak boynumuza borçtur.[3]

Bir yanda sürek avı, bir yanda çılgın fiesta

Umudu, acıya karmanın da bir mümkünü olduğunu işliyor Metin Altıok şiirine. O hüzne talip, acıya kiracı şair. Gördüğünü kanından, bedeninden geçirip öyle söz ediyor. Bizim bu vefasız unutkanlığımıza inat, unutmuyor Bingöl’de bir genç kız ve erkeğin cansız bedenlerinin jandarmalarca çırılçıplak soyularak şehir meydanında teşhir edildiğini. Bugün onlarcasıyla kanıksadığımız, hesabını soramadığımız için büyüdükçe büyüyen o ortak yasımıza, Kimliksiz Ölüler şiiriyle tanıklık ediyor ne zamandan.

“Bir kızım sağsa eğer;

Bir kızım morgda şimdi.

Göğsü kana belenmiş

Gözlerinde meneviş

Genç yüzünde bıyıkları,

Daha yeni terlemiş

Sabıka kayıtlarına adı

Yaşarken hiç geçmemiş

Akıl alır da dostum;

Yürek almaz bir tuhaf iş.”

Bir tarafımız yanıyorken Cizre’de, Sur’da, Ankara’da, Suruç’ta, İstanbul’da; bir yanımızın eğreti mutluluklar, riyakâr sahtelikler olduğunu yüzümüze vuruyor biraz da. Dünyayı açık ediyor dünyaya dikkat kesilerek hani. “Bir yanda sürek avı, bir yanda çılgın fiesta. Dünya kupası ve savaş. Binlerce insanın öldüğü, çocukların sakat kaldığı bir dünya. Kekre bir yaşam. Payımıza düşen sadece acı.”[4]

Füsun Akatlı anlatıyor Metin Altıok şiirini, “yaşaması üvey, şiiri has bir şairden, yaşamını kanatarak acımasızca şiirinde damıtan bir şairden söz açacağım[5] diyerek giriyor söze. Zaten o değil miydi “ben eğilmem gündüz/ ama geceleri kanatırım kendimi[6] diyen. Oysa ondan sonra ne çok eğildik biz, yüklenen her bir acıyla boynumuz biraz daha yere düştü. Acıyı, umuda tahvil edemedik hep beraber, dünyayı sırtlanmak denilen şeyi ayrı ayrı yapmaya kalktığımızdan, acıyı ayrıştırarak böldüğümüzden, kendimizi kanatmak yerine olan biteni kanıksamayı seçtik. Bu şairsiz ve şiirsiz viraneliğimiz, ondandır. “Çünkü her saati pislik ve kan, konserve kutusu, naylon poşet, şampuan; her saati gırtlağımızı zorlayan bir curuf yığını oldu şimdilerde yaşam. Çünkü spor toto, lotto, altılı ganyan; iğdiş bir umutla sahici kılınan bir yalan oldu hayatımız.”[7]

Kusursuzluğun ürkütücü sesi

“Sonra Metin Altıok otuzbeş yaşında askere gitti. İyi bir Türk gibi askerlik yapacağına, tuttu Bozkır Ezgilerini yazdı”[8] diyor Füsun Akatlı.

O ezgiler ki,

Bir toprağı anlatmak değil mi ki

Bir insanı anlatmaktır biraz da.” diyerek giriyor içeri. Her şeyden kalan, bir şiir oluyor. Çünkü şiir ve şair, ne kadar yaksanız da ateş almıyor.

Turgut Uyar, Metin Altıok şiiri için “kusursuzluğun o ürkütücü sessizliğiyle” diyordu.[9] O gitti ve bize düşen unutkanlığımızın ürkütücü sessizliği oldu nedense. Korkaklığın geçiciliğine inat, Metin Altıok, “günümüzde modası geçtiğine inanılan inceliklere, tavsadığı sanılan hüzünlere, göğüslenmesinden korkulan acılara vurgun bir şair[10] olarak bütün kalıcılığıyla duruyor yeryüzünde.

İrin, paslı demir, yas, acı, tasa, geçmiş, hesaplaşma, yüzleşme, eksikliğin özrü. Hepsi var, hepsi bize dâhil biraz da. Ama suçumuz, bunlara engel olamamak değil esasen, suç ortaklığımız bunları umuda tahvil edememekteki beceriksizliğimizde gizli biraz da. Hâlbuki “bir yarım umuttur elimizde kalan/ göğüslemek için karanlık yarınları[11]

Hayatın penceresini açık tutabilmekle ilgili mesele biraz da, o pencerenin dışarıyla içeriyi ayıran bir güvenlik duvarı değil, içeriyi dışarıya dışarıyı da içeriye dönüştüren bir ihtimal olarak kurulabilmesindeki imkân asıl mesele. Sınır aşımlarında gizli hayatın özü, için dışın bir edilmesinde. İşte şiir, bu imkânın umududur biraz da. Ateşten ve sudan geçer önce ama ateş almaz, su geçirmez. Ayakta kalabilmek, şiirin bu sihrinde saklıdır biraz da.  Çünkü “Yaşamımız bir hırgür olabilir ama yaşamamız şiirledir” olabildiğince.[12]

Bir şair ölür, pencerelerin hepsi bir sınır, hepsi bir kalkan o zaman. Bir şair anlaşılır içeriden dünyaya doğru, pencerelerin hepsi birer imkân, ihtimal. Cevabı, yok bu sorunun. Hayatta kalmak için sınırlara mı ihtiyacımız var, ihtimallere mi?

Şiir bir nevi sihir, şair de biraz kâhin olduğuna göre, şairin şiirine kulak verdikçe eksilir dünyanın kiri, pası, yalanı. “Tekinsizim size göre/ ibret için yakılması gereken” der, açık eder üstü örtülen dünyayı. Gelecekten haberler veren bir falcı gibi değil, karanlığın yangınlarını ifşa eden bir gezgin, bir yerleşik yabancı gibi kendi göğünü ararken şiirini dünyaya üfler Metin Altıok. Gösterişli bir bağırış çağırış içinde değil, üfleyerek anlatır dünyanın yandığı yeri. Ellerinde hoyrat bir makasla[13] fotoğraflarımıza bile kastedenlere inat, avucumuzdan geçen ince hayat çizgisinden[14] bir yüzük yapar Metin Altıok.

O yüzük ki hâlâ avucumuzda; çünkü o kiracıyken bir acıya, biz kalıcıyız suskunluğumuzun suçlarında. (IK/ÇT)

* Metin Altıok 2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı’ndan ağır yaralı olarak kurtuldu ancak komadan çıkamayarak 9 Temmuz 1993’te Ankara’da hayatını kaybetti.


[1] Zeynep Altıok Akatlı, Yıldız İzi, Doğan Kitap, s. 138.

[2] Age, s.145

[3] Age, s.160.

[4] Metin Altıok’tan Zeynep’e Mektuplar, Kırmızı Kedi Yayınları, s. 105.

[5] Füsun Akatlı, Yaz Başına Neler Gelir, s.90.

[6] Metin Altıok, Yerleşik Yabancı

[7] Metin Altıok’tan Zeynep’e Mektuplar, s.111.

[8] Yaz Başına Neler Gelir, s. 94.

[9] Turgut Uyar, Politika Dergisi Yazıları, 7 Ağustos 1976.

[10] Yaz Başına Neler Gelir, s. 90.

[11] Metin Altıok, Soneler

[12] Yaz Başına Neler Gelir, s.95.

[13] Öndeyiş, Metin Altıok

[14] Ormanların Gümbürtüsü, Metin Altıok

https://bianet.org/biamag/insan-haklari/176565-bir-aciya-kiraci-sair-metin-altiok