2016 yılında mart ayı ortalarında telefonum çaldı. Telefonun diğer ucundaki kişi “Ben Kurmay Albay Güven Şağban. İstanbul’dayım, sizinle görüşmek istiyorum” dedi. Buluştuk, jandarma karargahında İstihbarat Başkanlığı Plan ve Güvenlik Dairesi Başkanı olarak görev yaptığını söyledi.
Görüşmemizde lafı çok uzatmadı ve doğrudan konuya girdi: “Sizin görüştüğünüzü biliyoruz ama sizinle görüşmeye çalışanlar aile boyu FETÖ’cü. TSK ve özellikle Jandarma’da en kritik noktaları ele geçirdiler. Mücadele ediyoruz. Bunlar bunun farkında, değişik kılıklara girerek karşı atak yapıyorlar. Siz de dikkat edin” dedi.
Dedikleri doğruydu. Benimle görüşmeye çalışanlar aile boyu FETÖ’cü çıkmıştı.
Güven Şağban’la muhabbetimiz böyle başladı. Devlet 17-25 Aralık’ta hükümet ile cemaat arasındaki kavgadan istifade ederek FETÖ’ye karşı yeni bir mücadele konseptine girmişti. Kıyıda köşe bulunan Atatürkçü subaylara bu dönemde görev verildi. Güven Şağban da masası bile olmayan bir makamdan 2015 yılında İstihbarat Başkanlığı Plan ve Güvenlik Daire Başkanlığına getirilmişti. Kurum içinde FETÖ’cülerle amansız bir mücadeleye giren Güven Şağban Jandarma’da örgütün bir numaralı hedefleri arasındaydı.
15 Temmuz 2016 tarihine böyle gelindi. 15 Temmuz cuma günü mesai bitimi emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel ile Ankara Anıttepe’de buluştu Şağban. Beraber yemek yediler. Sonra yürürken üzerlerinden alçak uçuşla F-16 uçakları geçti. Mustafa Önsel bu esnada “Bu pilotlar sarhoş mu” dedi. İkili bir gariplik olduğunu anladı ve sağı solu aramaya başladılar. Kısa süre sonra da FETÖ’cü bir kalkışma olduğunu anladılar. Güven Şağban lojmanına giderek askeri kıyafetlerini giydi. Yine FETÖ’nün gadrine uğrayan Aziz Yılmaz ve Nurettin Alkan ile arabaya binip Güvercinlik’teki Jandarma Genel Komutanlığı karargahına gittiler.
Buranın nizamiyesinde yaşanan çatışma ve arbedede FETÖ’cüler Güven Şağban’ı rehin alarak içeri götürdü ve medyada görüntüleri hepimiz izledik.
Dönemin Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi’nin Özel Kalem Müdürü Erkan Öktem silahını Güven Şağban’ın kafasına dayıyor, ancak silah tutukluk yaptığı için Şağban kıl payı kurtuluyordu.
Ölümden döndü, dayak yedi
Sabaha karşı FETÖ’cü darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığı anlaşıldı. Polis Jandarma Genel Komutanlığı binasına girdi. Rehine darbeci bakmadan herkesi alıp Ankara Emniyeti’ne götürdüler. Başta Güven Şağban olmak üzere rehinelerin “Biz darbeci değiliz” sözleri kar etmiyordu. Olayın gerisini Güven Şağban’ın sakladığı notlarından okuyalım. Bunlar Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Yaşadıklarımın Çığlığı adıyla kitaplaştırıldı.
Güven Şağban Emniyet sürecini şöyle anlatıyor:
“Polis teşkilatının büyük bölümü o gece darbecilerle ölümüne mücadele etmişti. Doğal olarak kendilerine, arkadaşlarına, Meclis’e ve Türk milletine silah sıkan hainlere çok fazla kinlenmişlerdi. Getirildiğimiz yerdeki insanların yürekleri yanıyordu. Otobüslerden inince bizi otoparkta sıraya sokmaya başladılar. Bize sürekli küfreden bir polis memuruna ‘Buradakilerin büyük kısmı gece karargâhta rehin alınanlar, çoğu da vatani görevini yapan Mehmetçik, içimizde çok az darbeci var!’ dedim. Sivil polis cevap vermeden diğer otobüslere doğru küfrederek uzaklaştı. Hepimiz otobüsten inip birerli olacak şekilde sıraya girdik, sonrasında da otoparktan yukarıya doğru ilerlemeye başladık. Üst tarafları çıplak ve elleri arkadan bağlı, yaklaşık 200 – 300 kişi birerli sırayla yavaş yavaş, yokuş yukarı çıkarak ilerliyorduk. Yürürken içimden ‘Allahım artık bitsin bu sıkıntı’ diye geçirdim. Emniyet binalarının bulunduğu düzlüğe çıktığımızda bir binanın önünde toplanmış 50-60 kişilik kadınlı erkekli bir kalabalık gördüm. Hemen hemen hepsi sivil kıyafetliydi. Üzerlerinde polis yelekleri vardı. Bizlere doğru bakıyor ve küfrediyorlardı. Bunlar dün geceyi sağ salim atlatan ve Ankara Emniyeti’nde görev yapan polis memurlarıydı. Arkalarındaki bina ise spor salonuydu. Biz yaklaştıkça polisler de birerli sıraya geçti. Bir taraf spor salonunun duvarı, bir taraf ise polis memurları olacak şekilde bir koridor oluşturdular. İşte o an olacakları anladım. Polis memurları o gece yaşadıklarının, şehit ve yaralı olan arkadaşlarının hıncını bizlerden çıkaracaktı. Yapacak bir şey yoktu. Hak etmediğimiz sopayı bizi darbeci sandıkları için yiyecek ve buna da razı olacaktık! Ben, 15 veya 20. sıradaydım. Ellerimdeki plastik kelepçeyi çıkardım. Ama koridora gelinceye kadar, ellerimi kelepçeli gibi arkada tutmaya devam ettim. Koridora girenlere polis memurları tekme yumruk Allah ne verdiyse vuruyordu. Koridora giren başını öne eğip koşmaya çalışıyordu. Bazıları aldıkları darbelerle yere düşüyor ve tekrar ayağa kalkıp koşuyordu. Ben koridora girince ellerimi açıp polislere doğru uzatarak ‘Biz rehineydik. Darbeci değiliz’ diye bağırmaya, aynı zamanda da koşmaya başladım. Gelen tekme ve yumrukların bir kısmını ellerim açık olduğu için önleyebildim. Ayrıca polis memurları ellerimi açık görüp söylediklerimi dinlediği için diğer rehinelere göre daha az darbe aldım, ama çok kötüydüm. Çok feci bir dayak yemiştik!”
Direndi emekli edildi
15 Temmuz’dan sonra Güven Şağban yine kritik bir göreve atandı. Bu kez yeri Jandarma Personel Başkanlığı Tayin Daire Başkanı oldu. Bu birim atamaların yapıldığı birimdi. Güven Şağban burada hem FETÖ’cülerle hem de FETÖ’den sonra gün yüzüne çıkan başka cemaatlerle mücadele etmeye başladı. Bu siyasi otorite ve özellikle de dönemin İçişleri Bakanı tarafından rahatsızlıkla karşılandı. Sonunda Güven Şağban birçok subay gibi 15 Temmuz’dan sonra pasif göreve tayin oldu. Bunu kabul etmedi. 2017 yılında emekli olup avukatlığa başladı.
Ancak emeklilikten yedi yıl sonra akciğer yetmezliğinden 19 Şubat 2024 tarihinde hayatını kaybetti Güven Şağban.