8 Şubat 1958’de Mersinli bir ailenin beşinci çocuğu olarak Ankara’da doğdu. Asıl adı Erhan Bozkurt’tur. Babasının adı Ahmet İzzet iken oğlu babasının ön adını da alarak Ahmet Erhan olarak edebiyat dünyasında yerini aldı. Babasının işlerinden dolayı Ankara’dan taşınmak zorunda kaldı. Gençliğinin büyük bir kısmını Adana-Mersin hattında gidip gelmekle geçirdi. Okulla birlikte çalışma hayatı da vardı. Ailesine maddi olarak destek olmak adına birçok işte çalıştı. Bu yorucu lise hayatından sonra Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı’na girdi. Edebiyata olan ilgisi burada daha da artmıştı. Okulu bitirdikten sonra Ankara’da özel eğitim kurumlarında öğretmenlik yaptı.
Memleketine döndüğünde ilgi duyduğu spor alanında başarı göstererek Adana Demirspor’da Fatih Terim ile birlikte top koşturdu. Bir maçta kaval kemiğine aldığı darbeyle ciddi bir sakatlık geçirince futbolu bıraktı ve şiire yöneldi.
1975’de Militan dergisinde yayımlanan ilk şiiriyle edebiyat dünyasında dikkat çekmeyi başardı. 1981 yılında “Alacakaranlıktaki Ülke” adlı ilk şiir kitabı yayımlandı. Döneminde büyük yankı uyandıran bu şiir kitabıyla Behçet Necatigil Şiir Ödülü’ne layık görüldü. Bu şiir kitabında ölümü o kadar ustaca işlemişti ki ödül töreni sırasında Edip Cansever kendisine “Evlat ne çok bahsetmişsin, daha gençsin oysa, kimden öğrendin ölümü…” diyecektir.
1976’ya gelindiğinde babasını kaybedince şiirindeki ölüm daha belirgin bir hale büründü. Alkolle arası bu travmatik ölümden sonra büyük bir yükseliş gösterdi.
Baba bana yürüdüğün
O yolları göster
Baba bana dünyanın
Yüreğine inen geçidi
Baba durursam azarla
Tökezlersem kaldır beni
Toprağa süre süre
Arıttım yüreğimi
Ellerim kanıyor bak
Isırganlar yolmaktan
Sesim nasıl da kısık
Nehirlerin kaynağında
Durup da bağırmaktan
Baba bana yaşamın
Çekirdeğini göster
Baba bana bu yolun
Sonundaki çiçeği
Güneş giriyor koluma
Ömrüm çağırdı beni
Bu yolda yürürüm ben
Baba şarkılarıma küfret
Bir gün eğer dönersem!
Dönüşün Senfonisi şiirinde ölümün nasıl şiirlerine sindiğini şu dizelerle anlatıyor:
Akdeniz’in mavisini, turuncusunu anlatmak isterdim
Oysa hep ölümü anlattım, hemen bütün şiirlerimde,
Deniz dediğimde boğulmuş bir çocuğun cesedi
Toprak dediğimde çiçekler değil, ölülerdi
1979 yılında yazdığı “Bugün de ölmedim anne” adlı şiiri, 1990 yılında Ahmet Kaya tarafından çıkarılan Sevgi Duvarı albümündeki Dardayım şarkısında okunur.
Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım
Kahvelerde oturdum çocuklarla konuştum
Sıkıldım, dertlendim, sevgilimle buluştum
Bugün de ölmedim anne
Kapalıydı kapılar, perdeler örtük
Silah sesleri uzakta boğuk boğuk
Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük
Bugün de ölmedim anne
Üstüme bir silah doğruldu sandım
Rüzgar, beline dolandığında bir dalın
Korktum, güldüm, kendime kızdım
Bugün de ölmedim anne
Bana böylesi garip duygular
Bilmem niye gelir, nereye gider?
Döndüm işte; acı, yüreğimden beynime sızar
Bugün de ölmedim anne.
1993’te Madımak Oteli’nde en iyi arkadaşları Behçet Aysan, Metin Altıok, Uğur Kaynar, Asaf Koçak’ın öldürülme haberiyle derinden sarıldı. Ülkenin kara bulutlara hâkim olduğu, ölüm ve silahların tek ses olduğu zamanda yazdığı bir mektupta şunları dile getirmişti:
“Ne istiyorsunuz kardeşlerim; bu ülke hepimize yeter; yakışmıyor bize silah, bomba, pusu; bu şiddeti hak edecek bir günahımız yok hiç birimizin!”
Türk Tabipler Birliği’nin verdiği Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü 2006 yılında “Şehirde Bir Yılkı Atı” adlı kitabıyla kazandı. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Ören Belde Belediyesi işbirliğiyle verilen Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü ise “Sahibinden Satılık” adlı kitabıyla 2008 yılında kazandı.
Ahmet Erhan’ın şiirleri Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından 2017 yılında “Burada Gömülüdür/Bütün Şiirleri” adı altında 2 cilt halinde yeniden derlenip yayımlanmıştır.
Özel Okmeydanı Hastanesi’nde 501 numaralı odada eşi Hacer Hanım ile gırtlak kanserine karşı mücadele ediyordu. Takvimler 4 Ağustos 2013’ü, yani şair Turgut Uyar’ın doğum gününü gösteriyorken ardında büyük bir şiir külliyatı bırakarak aramızdan ayrıldı.
Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın…