Zaman Sığınağı ile Elveda Lenin! Odağında Zaman Kavramı
Zaman kavramı insanın üzerinde tahakküm kurmayı başaramadığı nadir şeylerden biridir. Bu tahakküm kuramayış nedeniyle insanın her daim dertli olduğu bir kavram haline gelmiştir. Bu dert nedeniyle zaman kavramını tartışma konusu haline getiren birçok sanat ürünü üretilmiştir. Bu sanat ürünlerinden ikisi bu yazının konusu olacaktır. Bu iki sanat ürününün en belirgin noktalarından biri içerdikleri ya da yarattıkları nostalji duygusudur. Nostalji duygusu günümüz insanında en sık kullandığı duygulardan biridir. Bunun birçok sebebi olsa da en belirgin sebeplerinden biri günümüz dünyasının halidir. Ülkemizde ve dünyada insanı yaşadığı zamandan kaçmaya itecek birçok olay olmaya devam ediyor. Örneğin İstanbul’a gezmeye gelen Böcek ailesinin ölümü ve Sudan’daki iç savaşta yaşanan insan kıyımları bu kaçış isteğine zemin hazırlamaktadır. Bu kaçış her ne kadar mükemmel olmasa da geçmişe doğru bir yönelişe insanı itiyor. Buna günümüz olaylarının şimdiyi ve geleceği daha da belirsiz hale getirmesi en başlıca sebeplerdendir.
Bu nedenle geçmiş, Georgi Gospodinov’un Metis Yayınları tarafından yayımlanan Zaman Sığınağı başlıklı romanın adında da geçen sığınaklar haline dönüşüyor. Romanda her ne kadar ilk başta sadece Alzheimer hastalarını iyileştirmek amacıyla yola çıkılsa da roman ilerledikçe toplumun tamamının içinde yer aldığı bir olaya dönüşüyor. Kısacası bireysellikten toplumsallığa doğru bir geçiş söz konusu oluyor. Romanın sonuna doğru toplumlar hangi zamanda kalacaklarını seçmek adına referandum yapıyor. Wolfgang Becker’in yönettiği Elveda Lenin! filminde ise toplumsal bir olaydan çok bireysel bir hikâye anlatılır. Film Doğu Almanya’da yaşayan Alex adlı gencin annesi için Gaustin’in yarattıklarına benzer şekilde yarattığı zaman sığınağını anlatır. Alex’in annesi filmin başında bir hastalık neticesinde komaya girer. Bu koma sürecinde Doğu Almanya hızlı bir şekilde kapitalistleşmeye başlar. Bu siyasal değişim hayatın her alanında birçok değişimi de beraberinde getirir. Annesi gözlerini açtığında doktor, Alex’e annesinin en ufak bir ani heyecanla bile ölebileceğinin bilgisini verir. Alex’in annesi Doğu Almanya’nın idealine kendini adamış idealist bir kadındır. Bu nedenle Doğu Almanya’nın yaşadığı değişimin annesini öldürebileceğini Alex bilir. Bu nedenle annesinin bu değişimden etkilenmeyeceği sahte bir dünya yaratır. Bu dünya yaratımı tam da romandaki Gaustin’in yarattığı zaman sığınaklarına benzer. Bütün bunları dikkate alınca roman ve film bugünden kaçmak ya da geçmişi yaşatmak için zaman sığınakları oluşturur. Zaman kavramı her ne kadar soyut bir kavram olsa da onu soyutlaştıran bazı nitelikleri vardır. Aslında bu nitelikler zamanın kendinde olmasından ziyade insanın ona kattığı şeylerdir. Bu en çok geçmiş zaman için geçerlidir. Örneğin 1980 yılı deyince aklımıza o yılın modası, mobilyaları, olayları vb. şeyler gelir. Yani yiyecek, moda mimari gibi öğeler hangi zamanda olduğumuzu tanımamız için bize ipuçları verir. Film ve romanın ortaklaştığı bir diğer nokta bu öğeleri sığınakları yaratmak adına kullanmasıdır. Filmde moda ve eşyalar zamanın geriye çok fazla gitmemesinden ötürü pek bir değişiklik göstermez. Fakat yiyecekler ve haberler gibi hızla değişim geçirmiş şeyler de vardır. Filmin bir yerinde Alex’in annesinin canı turşu ister. Fakat annesinin istediği turşu artık bulunmamaktadır. Bu nedenle Alex çareyi kendi turşu kabını yapmakta bulur. Kısa zamanda değişen bir diğer önemli nokta haberlerdir. Haberler siyasi ortamın değişmesi ile birlikte Alex’in annesini etkileyecek düzeye gelmiştir. Alex yine çareyi kendi haberlerini kendi yapmakta bulur. Bir arkadaşının yardımı ile annesini etkilemeyecek haberler yaparlar. Romanda da Gaustin Alex ile benzer eylemler gerçekleştirir. Fakat Gaustin daha uzak geçmişlere dönük sığınaklar yaratacağı için sadece yiyecek ve haberleşme konusunda değişiklik yapmakla yetinmez. Alzheimer hastalarının kendilerini geçmişte hissetmeleri için sığınakların dönemin zamanına uygun nesnelerle donatır. Bunun için hangi zaman için sığınak hazırlıyorsa o dönemin mobilyaları, halıları, perdeleri kısacası her detayını zamana uygun değiştirir. Bu sayede filmde yaratılanla benzer bir simülasyon yaratır. Bu yolla iki sanat eseri de nostalji duygusunu okura/izleyiciye verir. Bu sayede kendi zamanında kaçmak isteyen okur/izleyici de sanat eserinin içerisinde kendisine bir yer bulur. Sonuç olarak her iki eserde arka planda tartışmak istediği konuyu anlatmak için zamanı kendilerince kullanmışlardır. Bu kullanış benzer şekilde bir geçmişi bir simülasyona çevirme şeklinde olmuştur. Fakat iki film her anlamda benziyor demek doğru değildir. Filmi arka planını yok sayarak sadece bir birey anlatısı olarak okumak mümkünken; film için bu pek olası değildir. Bu da film ile romanın ayrıştığı bir nokta olarak ortaya çıkmaktadır. Yine de her iki eser de benzer yollarla zaman üzerine insanı düşünmeye itmiştir. İnsan zamanı tahakküm altına alamadığı sürece böyle sanat eserleri üretilmeye devam edilecektir.
Safa Furkan Ayas


