Öğreten Kitaplardan Düş Kurduran Kitaplara: Çocuk Edebiyatı

Çocuklar, her dönem üzerinde durulan, kafa yorulan bireyler olarak karşımıza çıkmıyorlar. Antik dönemde “minik yurttaşlar”, Orta Çağ’da “babanın köleleri”, 16. ve 17.Yüzyılda “yetişkinlerin minyatürleri” olarak görülüyorlardı. Bu düşünceler üretim biçimlerinin değişmesi ve Rönesans hareketiyle değişiklik gösterdi: Çocuklar artık masumdular. Çocuk, üzerinde düşünülmesi ve kafa yorulması gereken bir kavramdı.

John Lock, J.J. Rousseau gibi aydınlanmacı filozofların çalışmalarıyla, barışçıl ve iyi bir toplum olmak istiyorsak çocukların iyi yetiştirilmesi, kendilerini ifade edebilmeleri, öz saygısı yüksek ve kendi kararlarını verebilen bireyler olarak yetiştirilmeleri gerekiyordu. Zamanla çocuklara yönelik ilgi arttı, uzmanlaşmalar belirginleşmeye başladı. Daha önce babasının gölgesinde olan çocuk bu gölgeden çıktı ve disiplinler doğdu. Sağlıkta, eğitimde çocuklara yönelik alanlar açıldı. Annelik kavramı önemsendi.

18. ve 19. Yüzyıl’da bireysel anlamda da değerli olduğu fikri burjuva ailelerde önem kazandı daha sonraki zamanlarda alt sınıflara da bu anlayış yayıldı.

Ekonominin tarımdan sanayiye geçmesi, kentleşme iş hayatı, çocuk ölümlerinin azalması, yabancılaşma derken 20. Yüzyılda çocuk ailenin psikolojik ihtiyaçlarını, mutluluk ve sevgi beklentisini karşılan bir unsur olarak görüldü.

Çocuk yetiştirmek her dönemde sevgi barındırsa da günümüzde artık zorunluluk olarak görülmektedir. Sevgi gören çocuk topluma uyumlu, saygılı olur düşüncesi ağırlık basmıştır. Çocuğa algı değiştikçe edebiyatına da o yansıdı.

 Çocuk edebiyatı aslında insanlık tarihi kadar eski ama bağımsız bir edebi tür olarak oldukça yeni. Uzun yıllar boyunca çocuklar, yetişkinler için yazılmış metinlerle büyüdü.

Masallar, destanlar, halk hikâyeleri — hepsi çocukların da dinlediği ama çocuklara özel olmayan anlatılardı.

Orta Çağ ve öncesi

Çocukluk ayrı bir dönem olarak görülmüyordu.

Bu nedenle çocuklara özel edebi bir tür yoktu; masallar sözlü kültürle aktarılıyordu.

17. yüzyıl: Çocukluk kavramının keşfi

Avrupa’da çocukluk, özel bir dönem olarak kabul edilmeye başlandı.

1697’de Charles Perrault, Külkedisi, Kırmızı Başlıklı Kız, Parmak Çocuk gibi masalları derledi.

Bu, çocuklar için yazılmış ilk yazılı metinlerden biridir.

18. yüzyıl: Eğitici kitapların dönemi

Çocuklara “iyi davranış” öğretmek amacıyla ahlaki dersler içeren kitaplar yazıldı.

A Little Pretty Pocket Book (1744, John Newbery) ilk çocuk kitabı yayınevlerinden birine adını verdi.

19. yüzyıl: Edebiyatın altın çağı

Bu yüzyılda çocuk edebiyatı gerçekten doğdu.

Grimm Kardeşler masalları derledi.

Hans Christian Andersen kendi masallarını yazdı.

Lewis Carroll – Alice Harikalar Diyarında (1865)

Mark Twain – Tom Sawyer’ın Maceraları (1876)

Bu dönem, çocukların düş gücüne yer açan, edebi nitelikli metinlerin doğuş çağıdır.

20. yüzyıl: Çocuğun dünyası merkeze alınır

Çocuk artık eğitilmesi gereken değil, anlaşılması gereken birey olarak görülür.

Peter Pan, Küçük Prens, Matilda, Harry Potter gibi eserler, hem çocuklara hem yetişkinlere seslenir.

Çocuk edebiyatı, hem edebi hem pedagojik bir alan haline gelir.

 Türkiye’de ise;

Tanzimat Dönemi (1860–1900)

Batı etkisiyle çocuklara yönelik ilk yayınlar bu dönemde görülür.

Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” ile birlikte sade dil arayışı başlar.

Eğitici dergiler (örneğin Mümeyyiz ve Etfal) çocuklara yönelik ilk süreli yayınlardır.

Ahmet Mithat Efendi ve Şemsettin Sami, çocuklara hem bilgi hem ahlak kazandırmayı amaçlayan metinler yazar.

Cumhuriyet Dönemi (1923–1950)

Yeni ulus-devlet anlayışıyla eğitim ve çocuk kavramı önem kazanır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara verdiği değer, çocuk edebiyatını destekleyen politik bir zemin oluşturur.

Eflatun Cem Güney, Mahmut Yesari, Kemalettin Tuğcu, bu dönemin önde gelen yazarlarıdır.

1950–1980: Halk anlatılarından özgün edebiyata

Masallar ve halk öyküleri yeniden derlenir.

Çocuk kitaplarında duygusal, toplumsal ve insani temalar öne çıkar.

Cahit Uçuk, Gülten Dayıoğlu, Fakir Baykurt, Muzaffer İzgü gibi yazarlar çocuğun gözünden dünyayı anlatır.

1980 sonrası: Çocuğun sesi

Çocuk artık pasif bir dinleyici değil, kendi hikâyesinin öznesidir.

Konular çeşitlenir: çevre, barış, kimlik, farklılık, teknoloji.

Günümüz: Edebiyat, sanat ve düşüncenin birleşimi

Çocuk kitapları artık sadece okumayı değil, düşünmeyi, sorgulamayı ve üretmeyi de teşvik eder.

Görsel tasarım, felsefe, psikoloji, ekoloji gibi alanlarla iç içedir.

Türkiye’de nitelikli çocuk edebiyatı, artık uluslararası düzeyde temsil edilmeye başlamıştır.

Çocuk edebiyatı, ahlaki öğütlerden hayal gücüne, öğreticilikten sanata doğru uzun bir yolculuk yaptı.

Bugün artık çocuk edebiyatı, “çocuğa yazmak” değil, “çocukla birlikte düşünmek” anlamına geliyor.

Özge Doğar

tr_TRTurkish