“Gösterim Daha Kaldırımda Başlar”
Sinema denince akla ilk gelen filmlerdir tabii, sinema salonları değil. Hakları yenmiştir sinema salonlarının. Nickelodeon adını taşıyan (giriş 5 sent’lik madeni paranın halk dilinde adı olduğu için) ilk salonların salaşlığı seyircileri kısa bir süre için sinemalardan, dolayısıyla filmlerden uzaklaştırdıysa da bu kitleyi yeniden kazanmak için ABD’de hem Batı Yakası’nda hem Hollywood’da binlerce koltuk kapasiteli dev sinemaların inşasına başlandı. Başlangıçta Los Angeles’taki sinemalar New York’takilere göre daha alımlı olmakla birlikte, Batı Yakası ünlü mimarlarla çalışarak 60’lı yıllarda, televizyon yüzünden seyircilerinin yarısını kaybedip yıkılana kadar birer film izleme anıtı olan sinemalarla ünlendi. Bu mimarlar arasında, yaklaşık 400 sinema salonunun proje mimarı S. Charles Lee’nin “Gösterim daha kaldırımdayken başlar” (The show starts at the sidewalk) sözü yıllarca sinema salonu yapımını etkiledi. Lee’nin yaklaşımı özgün ve basitti. O dönemde seyirciler sinemaya arkadaşlarıyla geliyor, sokakta buluşuyor, hep birlikte içeri girip geniş fuayelerde içeri alınmayı beklerken görecekleri filmi konuşuyor, bir şeyler yiyip ya da içip sohbet ediyorlardı. Sinemada film izlemek henüz, cep telefonunda, üstelik filmin hızını artırarak izlenmesinden çok uzakta bir kamu alanı paylaşımı idi. NewYork’ta 1927’de açılan Roxy Sineması bunun en görkemli örneklerinden biridir.


5.900 koltuklu Roxy Sineması, iki katlı özel soyunma odaları, üç katlı koro soyunma odaları, devasa prova odaları, kostüm bölümü, personel kuru temizleme ve çamaşır odaları, bir berber ve kuaför salonu, yemek odası, tam donanımlı bir revir ve gösteri hayvanları için bir hayvanat bahçesi gibi zengin destek olanaklarına sahipti. Ayrıca sayısız ofis, 100 kişilik özel bir gösterim odası ve elektrik, havalandırma ve ısıtma düzeni için devasa makine daireleri vardı. Sinemanın kalabalık personeli ayrıca bir kafeterya, spor salonu, bilardo salonu, uyku odası, kütüphane ve duşlardan da yararlanıyordu. Film projeksiyon kabini, bir sinemanın üst arka duvarından gelen olağan açılı projeksiyonun neden olduğu optik bozulmayı önlemek için balkonun ön kısmına gömülmüştü. Bu sayede Roxy, zamanının en keskin film görüntüsüne sahip oldu. Sinema 110 kişilik bir senfoni orkestrası (o dönemde dünyanın en büyük daimi orkestrası), erkek korosu, bale topluluğu ve ünlü kadın dansçılardan oluşan “Roxyettes” grubunu da içeren programlarda önemli Hollywood filmlerini sundu.
Yapımı 12 milyon dolara mal olan (o zaman için çok yüksek bir maliyet) filmleri artık televizyonda izleyen seyircilerini kaybettiği için 1960’ta kapandı ve yıkıldı.
Türkiye’de büyük sinema salonlarının seyirci kaybından dolayı giriş fuayelerini kiraya vererek zararlarından dönmeye çalışmaları bundan 25-30 yıl sonra başladı, hâlâ da devam ediyor. Büyük salonların cep sinemalarına evrilmesi, cep telefonlarında film izlemenin habercisiydi. Ama “kefenin cebi olmadığı”[1] gibi sinema salonları konusunda “cep”ler olsa olsa kamusal alanın işleyişine engel olur.
[1] No Pockets in a Shroud (Kefenin cebi yoktur), Horace McCoy, 1937.
Jak Şalom