yüzölçümü
hadi hazırlan
kendini içerden kitlemeye
anahtarı at! bükülmüş çelik rayın altına
uzan, korkutmasın açıktaki kemikler seni
süzülmüş bir açlıktan geliyorlar
çıtırtıyı duyuyor musun, o parçalanmayı
kaynamış etin suyunu
döküyor musun çukurdaki kazana
kazana ufalan insana, hatırlıyor musun
şu kayadan oyuk ilk evin;
mağaran!
şu gövden;
en ham halin
kararan yüzölçümün
sebep olmalı mutlulukta ihmale
ve belki de taksirle bilince
o yüzden sırtımdaki yük:
devlet!
kurgu içinde kaybolan
hadi hazırlan vadinin çölüne
alıp götürecek bizi bu zikzaklı
dikiş tutmayan yalan
söylesene kimdi bize bunu yapan
suda oval salkımlar gibi dağıtan
hangi kalpsizdi çocuklarını boğan
karanlık köşelerde, kutsanmış binalarda
derin koltuklara eğik bacalar gibi gömülen
kimdi? alçak bir ses! kayalıklardaki yarıklar gibi
dinledi, eti kemiklerinden sıyrılmış
halkın titreşimini
ruhun tüm hastalıklarını
üfleyerek müstehcenliğine ahlakın
kapadı ışıkları
bir batakhanede; istanbul’da
bilebilir miydi ki sözün düştüğünü
karakolda alınan iradenin
sebepsiz kapaklandığın zeminde
saydığın kuşları
uçurduklarını
kim görebildi ki
münasebetsiz çoğunluğun
cinayet silahını
şöyle okşaya okşaya
namlusunu yutmaz mı toprak
sıyırmaz mı yalanı demirinden
o halde buyursunlar
karanlık kulelerin kucağına
kusurlu gün batımına
buyursunlar saltanatın asma katına.
Deniz Durukan