Mustafa Kemal Paşa Ne Zaman Ulusal Önder Oldu?

Gazi Mustafa Kemal’in, Nutuk’ta söylediği birçok şeyin doğru olmadığını bugün artık biliyoruz. Bu bildiklerimiz arasında en ilginç olanlardan biri, belki de en ilginci, “Millî Mücadele” adını verdiğimiz süreç tamamlandığında Cumhuriyet’e geçme amacında olduğunu bir sır gibi saklamış olduğudur. Gerçek şu ki, Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyet yanlısı olduğu daha Erzurum’dayken, yani 1919’un temmuz ayında neredeyse herkesçe biliniyordu. Bu bilgi öylesine yayılmıştı ki, o sıralarda Mondros Bırakışması’nın koyduğu koşullara uyulup uyulmadığını denetleme göreviyle Erzurum’da bulunan Britanyalı Yarbay Alfred Rawlinson’ın bile kulağına gitmişti. Rawlinson’ın edindiği bu bilgiyi gayet ciddiye aldığı da kısa bir süreliğine gittiği Londra’da görüştüğü Dışişleri Bakanı Lord Curzon’la paylaşmış olmasından anlaşılıyor.

Erzurum’u daha sonra hem son Osmanlı Meclis-i Mebûsânı’nda hem de TBMM’de temsil edecek olanlardan Süleyman Necati Güneri, Ali Birinci tarafından yayına hazırlanan Hâtıra Defteri (1999) başlıklı anılarında şunları yazıyor:

Sivas’a gitmezden evvel Kemal Paşa Erzurum’un Köşk denilen mesiresinde hava almağa çıkmıştı. Benim Albayrak Mektebi talebesi de o civarda gezintiye çıkmışlardı. Müştak Sıtkı, Hüseyin, Ömer Naci Beyler de talebe ile beraberdiler. Çocuklar Paşa’yı görünce koşarak etrafını aldılar. Biz de ulaştık. Paşa çocuklarla hasbihal ediyordu. Aldıkları fikirlerden istihraç ettikleri riyaset-i cumhur mefhumunun burada tecelli ettiğini gösteriyordu.

Birdenbire hiçbir telkine tâbi olmadan bir sadâ yükseldi:

– Yaşasın Cumhuriyet…

Talebenin bu avazı Mustafa Kemal Paşa’yı gaşyetmişti.

Güneri, bu olaydan sonra gerçekleşen ve ülkenin amaca ulaşıldığında yeni bir siyasal yapıya kavuşturulması gerektiği konusunda Mustafa Kemal Paşa’yla aynı fikirde olduklarını ortaya çıkaran bir görüşmeden de söz eder.  Görüşme sırasında yanlarında bulunan Hüseyin Rauf (Orbay) Bey’in ise bu fikre, “Âl-i Osman’dan başka rehber kabul etmiyorum. Babamın vasiyeti vardır: «Âl-i Osman zevâl bulursa git, başka İslâm hükümetlerinin birine hizmet et»” biçiminde tepki verdiğini kaydeder. Özetle söyleyecek olursak, daha 1919’un temmuz ayında kimin Cumhuriyet yanlısı, kimin de Cumhuriyet fikrine karşı olduğu biliniyordu.

Yukardaki tespitten sonra, 1919 yazında Cumhuriyet yanlılarının henüz çok küçük bir azınlık olduklarını da unutmadan akıl yürütecek olursak, karşımıza şu önemli soru çıkıyor: cumhuriyetçi olduğu bilinmesine karşın Mustafa Kemal Paşa nasıl olmuştur da ulusal önder konumuna yükselebilmiştir? Bu soruya verebileceğimiz iki yanıt var. Bunların birincisi, dönemin Cumhuriyet muhaliflerine, ikincisi ise Mustafa Kemal Paşa ve başkanı olduğu Sivas Kongresi Heyet-i Temsiliyye’sinin siyasal becerilerine ilişkin. Öyle görünüyor ki Cumhuriyet istemeyenler, söz konusu yönetim biçiminin Türkiye için ciddi bir seçenek olmadığı görüşündeydiler ve bu görüşlerine çok güveniyorlardı. Nitekim bunların başında gelenlerden Kâzım Karabekir Paşa, 1919’un aralık ayında Erzurum’a dönen Yarbay Rawlinson Cumhuriyet olasılığı konusunda ağzını aradığında, “bizde Cumhuriyet olamaz, çünkü an’anevî padişahlığa hürmet ve muhabbet çoktur” demiştir. Cumhuriyet karşıtı olduğunu gördüğümüz Rauf Bey ise, anılarında bu konuya hiç değinmemiştir. Bunun nedeni, büyük olasılıkla, konuya birkaç yıl sonrasında olduğu gibi o günlerde de bir anayasa hukuku meselesi olarak bakması ve Cumhuriyet lehinde herhangi bir meclis çoğunluğunun oluşamayacağı kanısında olmasıdır.

Cumhuriyet fikrine sıcak bakmayanlardan olduğunu bildiğimiz Refet (Bele) Paşa’nın da tutumunun aynı olduğunu söyleyebiliriz. 1 Mayıs 1924’te gazeteci Ali Naci Karacan’la yaptığı söyleşide, “ilk günden itibaren Mustafa Kemal Paşa Hazretleri memleketten düşmanın tard ve def’i ile beraber aynı zamanda bugünkü inkılâbı intâc etmeyi düşünmüş, takip etmiş ve bunun için muhtelif yollar aramıştır” diyen Refet Paşa’nın, söylediklerinin bilincine 1924’te varmış olduğunu varsayamayız. Paşa, daha 1919 yılının haziran ayında Amasya’da alınan kararları okuduğunda tereddüt geçirmiş ve gerekirse geçici bir hükümet kurulacağına ilişkin sözler karşısında çekinceli davranmıştı. Erzurum’daki Cumhuriyet dedikodularını duymamış olması da pek mümkün değildir. Ama Mustafa Kemal Paşa’nın ekibinde ön saflarda yer almış, cephe komutanlığına ve bakanlığa kadar yükselmiştir. Anlaşılan o ki, Refet Paşa da Meclis-i Mebûsân’dan ya da TBMM’den cumhuriyetçi bir çoğunluk çıkmayacağına inananlardandı.

Mustafa Kemal Paşa’nın ulusal önderlik konumuna yükselirken Heyet-i Temsiliyye Başkanı olarak gösterdiği siyasal beceri ise, kanımızca bugüne kadar yazılan Millî Mücadele tarihlerimizin en zayıf oldukları noktalardan biridir. Bilindiği gibi genelgeçer tarihlerimiz, Sivas Kongresi’nde kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin (ARMHC) yürütme kurulu olan Heyet-i Temsiliyye’nin başkanı olması nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa’nın ulusal önderliğini Sivas Kongresi’nde başlatırlar. Yani Sivas Kongresi’nin tüm ulusu temsil ettiğini, tüm ulusun da artık Heyet-i Temsiliyye’nin sözünü dinlediğini varsayarlar. Halbuki durum hiç de öyle değildir. Bir kere Sivas Kongresi’nin ulusu temsil gücü çok zayıftı. Birçok sancak (liva) Kongre’ye temsilci göndermemişti. İkinci olarak birçok yerel örgüt, temsil bile edilmedikleri bir kongrenin yürütme kurulunun emrine girmeye ve ARMHC’nin bir şubesi haline gelmeye razı değildi. Erzurum Kongresi’nin örgütleyicileri olan Erzurumlular ve Trabzonlular bile Heyet-i Temsiliyye’yi eleştiriyorlardı. Üçüncü sırada da aldığı bazı kararlar nedeniyle Heyet-i Temsiliyye’nin devrimci bir hükümet gibi çalışmasının yarattığı rahatsızlıkları sayabiliriz. Örneğin Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın Batı Anadolu Kuvâ-yı Milliyye Komutanı tayin edilmesini ve hâlâ İstanbul’un sözünü dinleyen bazı kaymakamları görevlerinden uzaklaştırıp yerlerine “millet nâmına” yenilerini atamasını “anarşi” olarak nitelemiş, İstanbul yanlısı olan Trabzon Valisi Mehmet Galip Bey’i tutuklama emrini de savsaklamıştır. Bunun üzerine 3. Kafkas Tümeni Komutanı Yarbay Halit Bey, Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı emirle valiyi tutuklamış, bu gelişme üzerine de Kâzım Karabekir Paşa, Halit Bey’i tümen komutanlığından almak üzere Erzurum’a çağırmıştır. Sonuç olarak tatlıya bağlanan kriz sırasında ilginç bir de gelişme yaşanmış ve 3. Kafkas Tümeni subayları Karabekir Paşa’nın XV. Kolordu’sundan ayrılıp doğrudan doğruya Heyet-i Temsiliyye’nin emrine gireceklerine ilişkin bir tehdit savurmuşlardır.

Vakit, 5 Ekim 1919
 
Anadolu’daki harekât-ı milliyyenin esbâbı – Sivas Kongresi’nin mukarrerâtı
Kongre millete hitâben neşrettiği bir beyânnâmede harekât-ı milliyyenin hedefi ne olduğunu îzâh ediyor: istiklâl-i millîmizin temîni, müdâhale ve işgâle mümânaat, anâsır gayr-ı müslimenin hukûkuna riâyet, irâde-i milliyyenin hâkimiyeti – Kongre istîlâ emeli beslemeyen herhangi devletin fennî, sınâî, iktisâdî muâvenetini memnûniyetle karşılıyor.

Öte yandan, Heyet-i Temsiliyye de Sivas Kongresi’nin ulusu temsil konusunda çok zayıf kaldığının farkındaydı. Bunun en iyi göstergesi, “Heyet-i Temsiliyye nâmına Mustafa Kemal” imzasıyla gönderilmiş ve genelgeçer Millî Mücadele anlatılarında pek sözü edilmeyen bir çağrıdır. Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri’nin önde gelen örgütleyicilerinden Hâcim Muhittin Çarıklı’nın güncesinde 19 Eylül 1919 tarihinde yer alan bu çağrı, yakında toplanması planlanan bir “Umûmî Kongre” için Balıkesirlilerden yedi temsilci seçmelerini istiyordu. Bu isteği Çarıklı şöyle yorumlar:

Ben, bundan Sivas Kongresi’nin muvaffakiyetle içtima edemediğini yani mazhar-ı rağbet olmadığını anlıyorum. Ve zaten oraların teşkilât ve kuvvetinin de bizden fazla ve mükemmel olmadığını zannediyorum.

Ancak, hem Nutuk’ta hem de Kâzım Karabekir’in anılarında izine rastladığımız bu ikinci kongreye gerek kalmadı, çünkü İstanbul kısa bir süre sonra yelkenleri suya indirdi. Bilindiği gibi “Damat” Ferit Paşa Hükümeti 30 Eylül’de istifa edecek, 2 Ekim’de kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti de 7 Ekim’de Meclis-i Mebûsân için seçim çağrısı yapacaktı. İlk defa Erzurum’da dile getirilen seçim isteğinin iki ay sonra karşılık bulması, Mustafa Kemal Paşa’ya da ulusal önder payesini kazandıracaktı, zira henüz ARMHC bünyesine girmemiş birçok bölge ve kişi artık Heyet-i Temsiliyye’ye kulak verecek, hâlâ İstanbul’a sadık kalan idarî yetkililer için de ARMHC ile mücadeleyi sürdürme nedeni kalmayacaktı.

Sivas Kongresi kapandığında pek de güçlü bir durumda bulunmayan Heyet-i Temsiliyye’nin başarıya ulaşmasını sağlayan üç faktör vardır. Bunlar, Padişah VI. Mehmet Vahdettin’e bağlılığın sürekli vurgulanması, “Damat” Ferit Paşa Hükümeti’nin Anayasa’ya aykırı tutumu ile ulusal bütünlüğü tehlikeye düşüren girişimlerinin ifşa edilmesi ve askerî güç kullanarak hâlâ İstanbul’a sadık olan vali ve mutasarrıfların tutuklanması veya İstanbul’a kaçırtılmasıdır.

Sivas Kongresi’nin katılımcıları yaşadıkları sürecin tıpkı 1908’dekine benzeyen, devrimsel bir süreç olduğunun farkındaydılar. Sivas eşrafından olduğunu sandığımız Hasan Efendi, ilk günün ikinci celsesinde, “Biz bir cemiyet-i inkılâbiyyeyiz” demiş, Heyet-i Temsiliyye’ye gayrıresmî olarak hukuk müşavirliği yapan eski Washington Büyükelçisi Alfred Rüstem Bey de Heyet-i Temsiliyye’yi, “Biz burada Cemiyetler Kanunu’na göre teşekkül etmiş bir heyet değiliz. Bizim bir ihtilâl heyetinden başka hüviyetimiz yoktur” biçiminde tanımlamıştır. Ancak, toplum nezdinde devrimci/isyancı gibi görünmemek için Padişah’a hep saygılı davranmışlar, içinde bulundukları fiilî mutlakiyet rejimini Sadrazam Ferit Paşa’nın kabahati gibi göstermişlerdir. Nitekim Gazi Mustafa Kemal, Nutuk’ta “hedef-i taarruz olarak yalnız Ferit Paşa Kabinesi’ni tesbit ettik ve Padişah’ın zi-methal olduğunu bilmemezlikten geldik” dediği gibi, Rauf Bey de anılarında, “Padişah Vahdettin’in Damat Ferit Paşa Kabinesiyle aynı fikirde ve aynı maksatla birleşmiş olduğunu bilmemezlikten gelmek istiyorduk” der. Kongre’nin ikinci gününde (5 Eylül) Sultan Vahdettin’e gayet saygılı bir bayram tebriği telgrafı gönderilmiş, kapanış gününde (11 Eylül) de Padişah’a Ferit Paşa’yı aylardır seçim çağrısı yapmadığı için şikâyet eden bir telgraf çekilmişti. Bu metinlerin ikisi de Sivas’ta çıkarılmaya başlanan İrâde-i milliyye gazetesinin 14 Eylül tarihli ilk sayısında yayımlanarak kamuoyuna  duyurulacaktı.

“Damat” Ferit Paşa Hükümeti’nin şiddetli eleştirilere hedef olmasının ikinci nedeni ise, Dahiliyye Nazırı Adil Bey’le Harbiyye Nazırı Süleyman Şefik Paşa’nın Mamüretü’l-Aziz (Elazığ) Valisi Ali Galip Bey’e Sivas’ı basıp Kongre’yi dağıtmasına ve Kongre üyelerini tutuklayıp İstanbul’a göndermesine ilişkin emirdir. Ali Galip Bey bu görevini, Kürt milliyetçisi Bedirhânî kardeşler Celâdet ve Kâmuran Beyler’in toplayacağı Kürt aşiretleri yardımıyla yapacaktı. Başka nedenlerin yanı sıra bazı aşiret reislerinin bu girişimde yer almak istememeleri nedeniyle de geciken harekât, kısa bir süreliğine Malatya’yı ele geçirmiş olsa da, sonunda yöreye sevk edilen askerî birliklerin aldığı tedbirler sonucunda başarısız olmuş, Ali Galip Bey ve destekçileri Suriye’ye kaçmıştı. Askerî tedbirleri Sivas’tan telgraf başında yöneten Mustafa Kemal Paşa, bu girişimden çok erken bir tarihte haberdar olmuş, zira Ali Galip Bey’e İstanbul’dan gönderilen şifreli telgraflar, şifre anahtarının Sivas Valisi Reşit Paşa’da da bulunması nedeniyle çözülmüştü. Bunun üzerine Heyet-i Temsiliyye, İstanbul Hükümeti’nin ülkenin kurtulması için çalışan vatanperverlere nasıl engel olmaya çalıştığını, Kürtleri devreye sokarak nasıl Müslümanları birbirine kırdırma planları yaptığını güçlü bir propaganda malzemesi olarak kullandı ve ele geçirilen gizli yazışmaları “ihanet vesikaları” başlığı altında, gene İrâde-i milliyye gazetesinde, 17 Eylül’de yayımladı.

Yukarıda görüldüğü gibi, Sivas Kongresi kapandığında Heyet-i Temsiliyye Anadolu’nun tamamını temsil etmekten bir hayli uzaktı. Nitekim Heyet’in 11 Eylül’de çektiği telgrafın İstanbul Hükümeti tarafından Padişah’a ulaştırılmaması üzerine alınan İstanbul’la resmî telgraf iletişiminin kesilmesi kararı birçok vilayette uygulanmadı. Ancak iki – iki buçuk hafta içinde bu duruma da bir son verilecekti. Bu süre zarfında Trabzon Valisi Mehmet Galip Bey’in tutuklanmasına koşut olarak Ankara Valisi Muhittin Paşa da tutuklanmış, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey ve Konya Valisi Cemal Bey ise kurtuluşu İstanbul’a kaçmakta bulmuşlardı. Birçok mutasarrıfın da görevleri tutuklama veya kaçırtma yoluyla sona erdirilmişti. Diyebiliriz ki, 1919 eylül ayı sonlarında “Damat” Ferit Paşa Hükümeti’nin sözü artık Anadolu’da geçmiyordu.

Tasvîr-i efkâr, 5 Ekim 1919
 
Harekât-ı milliyyenin serkârında bulunanlar
Harekât-i milliyyeyi sevk ve idâre edenlerin Mustafa Kemâl Paşa ile Bahriyye Nâzır-ı esbâkı Rauf Bey olduğu malûmdur. Mümâileyhimden başka teşkilât-ı milliyyeyi vücûda getiren zevât arasında Mîrlivâ Kâzım Karabekir Paşa ve geçenlerde Ferîd Paşa Hükümeti’nin hakkında tâkîbât-ı kânûniyye icrâsını emrettiği Mîrlivâ Ali Fuad Paşa ve sâbık Jandarma Kumandanı Mîralay Refet Bey de mevcûddur.

İstanbul gazeteleri, “Damat” Ferit Paşa Hükümeti’nin istifa haberiyle Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin kuruluşunu 3 Ekim tarihli nüshalarında gayet soğukkanlı bir biçimde, herhangi bir yoruma yer vermeden duyurdular. Yalnız Ahmet Emin Yalman, Anadolu hareketine sempati besleyen Vakit gazetesinde “Yeni Anadolu” başlıklı bir yazı yayımlayarak hem Anadolu hareketini yeni bir toplumun habercisi olarak tanıttı hem de kabine değişikliğinin Anadolu’nun gösterdiği çabaların sonucu olduğunu ima etmiş oldu. Ertesi günü ise Anadolu’dakileri destekleyen gazetelerden Tasvîr-i efkâr yeni kabinenin Anadolu hareketinin önderleriyle ilişkiye geçeceğine ilişkin bir haber yayımlarken, Vakit gazetesi, yeni Dâhiliyye Nazırı “Damat” Şerif Paşa’yla yaptığı kısa bir söyleşiye yer verdi. Şerif Paşa, milletvekili seçimlerinin bir an evvel yapılması için çalışacaklarını söylüyordu. ARMHC’nin başarısı artık tamdı. 5 Ekim günü Tasvîr-i efkâr’ın ilk sayfasında “harekât-ı milliyyenin serkârında bulunanlar” başlığı altında Mustafa Kemal ve Ali Fuat Paşalar ile Rauf Bey’in fotoğrafları basılıyor, Vakit’in ilk sayfasında ise “Anadolu’daki harekât-ı milliyyenin esbâbı – Sivas Kongresi’nin mukarrerâtı” başlığı altında gene Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in fotoğrafları çıkıyordu.

Ahmet Kuyaş

tr_TRTurkish