
Taşın acıya döndüğü saat. Yüzün ağrıya, ağlayışın kalıcılığa…
Sabah. Tam İsviçre’ye yakışır bir yağmur ve pus. Luzern, gölün üzerinde ağır ağır salınan sisten uyanıyor. Sokaklar eski, sokaklar şiir. Ama en acı mısra başla yerde saklı.
Löwendenkmal aslan anıtı demek kelime anlamı olarak. Luzern’in Altstadt’ından ilerleyip de Löwenplatz’a gelince hemen meydanın üst kısmındaki kalabalığı takip edip yüz metre yürüyerek anıta ulaşabiliyorsunuz.
Anıta yaklaşırken şehrin sesi birden kayboluyor. Kuşlar susuyor, ağaçlar da. Sadece turistler. Fotoğraf telaşı, Instagram pozları. Ama onlar hep öyle değil mi zaten. Bunu sonra anlatacağım.
Anıt, 1820-1821 yılları arasında, anne tarafından Danimarka, baba tarafından ise İzlandalı olan Bertel Thorvaldsen tarafından tasarlanmış. 1844 yılında dünya değiştiren Thordvalsen, bugün Kopenhag’da bir müzenin bahçesinde uyuyor son uykusunu. Bunu da sonra anlatacağım.
Gördüğünüzde anlıyorsunuz ki bu bir anıt değil sadece. Taşa işlenmiş bir ölüm duası. Kayaya uzanmış bir aslan. Can çekişiyor. Bir pençesinin altında Fransa’nın kraliyet zırhı.
Fransız Devrimi sırasında Paris’teki Tuileries sarayını savunurken öldürülen 700 kadar İsviçreli muhafız için yapılmış. İsviçreli muhafız deyince hepinizin aklına Vatikan’ın geldiğine eminim. Doğru. Onları da sonra anlatacağım.
Sabahın o saatinde, elbette Japon turistlerle birlikte yürüdük anıta. Daha önce gözümün ucuyla gördüğüm aslana bu sefer dikkatli dikkatli baktım. Twain haklıymış gerçekten “dünyadaki en acıklı taş parçası” derken.
Şimdi, Fransız Devrimi sırasında, tarafsızlığıyla ünlü İsviçre’nin muhafızlarının orada ne işi vardı, diye düşünebilirsiniz ama işin aslı böyle değil. 17. yüzyıldan itibaren Fransız monarşisinin güvenliğini İsviçreli askerler sağlıyor. İşte olaylar sırasında orada olmaları bu yüzden. Devrim evvelinde Versailles sarayından Tuileries sarayına taşınmak zorunda kalan kral XVI. Louis ile birlikte bu saraya geliyorlar. 10 Ağustos’taki ayaklanmadan sonra saraydan ayrılıyor kral ve ailesi. Ama İsviçreli muhafızlara ulaşmıyor bu haber. Onlar savaşmaya devam ediyorlar ve çoğu çatışma anında ölüyor, diğerleri de yakalanınca infaz ediliyor. Bazıları kaçıyor, hatta bunlardan ikisi Napolyon döneminde orduda önemli yere geliyorlar. Söz konusu olan ana duygu sadakat burada. Ölmek üzere olan aslan bir yandan da hâlâ sıkı sıkıya bağlı zırha.
İşte bu muhafızlar için bir anıt yapma fikri yine içeriden birinden; o gün izinli olan bir asker tarafından ortaya atılır. Pfyffer Altishofen adındaki bu asker, 1818 yılından itibaren anıt için para toplamaya başlar. Sonunda gerekli parayı toplar asker ve ilk başta belirttiğim gibi Thorvaldsen tasarlar anıtı, uygulayıcı ise Lucas Ahorn’dur. 10 metreye 6 metre ölçülerinde olan anıt, gerçekten de ilk görüşten itibaren etkiliyor sizi.
Oradaki bir bankta otururken, kalbinizin acıdığını hissediyorsunuz. Kendi yaşadığınız ihanetlerin muhasebesiyle geçen dakikalar. Herkes ihanete uğrar ama ona sadık kalmayı kaç kişi seçer. Onlar seçmiş. Ben seçemem sanırım.
Sonrası aynı. Dünyaya dönüş. Saatçiler, kahveciler, kruvasan kokusu, ikinci el kıyafet mağazaları, çikolata butikleri ve bildik İsviçre.
Sokaklarda kayboluyorsun ama aklın hep aslanda. İhanette. Gördüğün, dinlediğin, yaşattığın…
İnsan insanlığın acısını da sırtlanıyor ve gittiği her yere taşıyor gezerken.
Selahattin Yolgiden