İnce Memed’i bir kez daha anlamaya çalışmanın zamanı.

Ezberimiz bir şiir: İnce Memed

Dünyanın savaş yorgunu olduğu bir dönemin yara izi, çılgınca arz etmenin, sonunu düşünmeden var etmenin, kimin tüketeceğini umursamadan kaynakları hoyratça kullanarak üretmenin, her yerde eşitlik ve barış beklenirken dünyanın bir yerlerinde sadece birilerinin zenginleşmesinin, güçlenmesinin karşısında bir iz, bir duruş, bir söz İnce Memed. Hepimizin kulağına bir küpe, ezberimiz bir şiir, annemizin sütünden geçen bir ah, her mevsim açmasını beklediğimiz bir çiçek İnce Memed. Kitabın ilk basımının yetmişinci yılındayız, Yaşar Kemal’i, dört ciltlik İnce Memed’i bir kez daha anlamaya çalışmanın zamanı.

1950’ler Türkiye, Marshall yardımlarıyla ülkedeki traktör sayısı 12 katına çıkmış, makineleşme ve mekanizasyon toprak ağalarının iştahını kabartırken, köylünün ezilmesinin önünü açmış, eskisinden daha çok çalışan köylü, eskisinden çok daha azıyla yetinmek zorunda kalmış, karın tokluğuna razı gelir olmuş. Dayanılır şey değil. Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı üzerinden daha yirmi yıl bile geçmemiş, anılar taze, duygular yoğun, kahramanlara ve kahramanlıklara destanlar söyleniyor. Çanakkale’den bu yana Kurtuluş mücadelesinde her hanede bir şehit, bir gazi, bir madalya var, her hanede yoksulluğun bitip de çocukların okula gidebildiği, kadınların oy kullanabildiği, erkeklerin iş kurabildiği, kadınların avukat, doktor, mühendis olabildiği, mesela bir bankada herkesin hesap açabildiği günlerin gelmiş olmasının umudu var. Savaş, Çukurova’ya, Anadolu’ya uzun zamandır uğramıyor ancak açlık, yokluk ve feodal yapının güçlenmesi taşrada halkın ezilmesine zemin hazırlıyor.

Kalkınalım derken, zengin ve fakir ayrımı ortaya çıkıyor. Diğer yandan çiçeği burnunda Cumhuriyet, köylünün milletin efendisi olacağı vaadiyle yola çıkmış, umutları büyütmüş ve ufku bir hayli genişletmiş, dediği pek çok şeyi az zamanda ve büyük bir hızla gerçekleştirmiş, İnce Memed’in yaşadığı zamandan ve doğup büyüdüğü köyünden uzaklarda bir yerlerde uçaklar, otomobiller, tıp fakültelerinde ilaçlar, aşılar, bilim dünyasında keşifler hayal edilip hayata geçirilirken, henüz elektriği bağlanmamış, okulu öğretmeni kütüphanesi bulunmayan, doktoru, hemşiresi sağlık ocağı olmayan yerlerde, çakırdikeni kaplı tarlalarda ayaklarını çürüten niceleri, ağaların zulmünü dilden dile, kulaktan kulağa anlatır olmuş. Ayrılık, aşk, yokluk, hastalık ve pek çok açıdan çaresizlik halkın şiiri, sazı, sözü haline gelmiş. Elbette şekerin, tuzun, unun, sütün, ipeğin, derinin, dokuma kumaşın, camın, kömürün, kâğıdın kartonun, demirin çimentonun fabrikası var, bu fabrikaların işçileri, o işçilerin aileleri o ailelerin içinden çıkan büyük başarı hikâyeleri var. Var olmasına var ama, romanın geçtiği 1920’ler Çukurovası’ndan ve İnce Memed’in köyünden çok ama çok uzakta. Hakkını alamayınca hakkını aramak zorunda kalan, bütün kötüler gibi her şeyi sadece kendine isteyen feodalitenin baskısını ayaklarının altından başının üstüne kadar her hücresinde hissedenlerin sesi, soluğu, rüzgârı İnce Memed, Yaşar Kemal’in deyimiyle, “İçinde başkaldırma kurduyla doğmuş, mecbur bir adam.”

Türk edebiyatının en büyük eserlerinden biri olan hatta pek çoklarına göre en büyüğü İnce Memed, bundan yetmiş yıl önce yayımlandı. Romanın bahsettiği yılları da içerisine alarak düşünürsek aslında yüz yıllık bir destanı düşünüyoruz şimdi. Elbette modern ve geleceğe umutla bakan bir ülkenin, sanatsal üretimin kabuk değiştirdiği bir dönemde okuruyla buluştu. Aslında kentli okurunun hiç bilmediği bir zamanı, duyguyu ve meseleyi anlatırken, taşralı okurunun unutmak istediği ya da çok gerilerde bıraktığı bir gerçeği irdeliyordu, hem de şiirsel bir dille, büyük bir anlatımla. Cumhuriyet gazetesinde tefrika edildikten sonra 1955 yılında ilk basımında büyük bir beğeni topladı, kısa sürede Yaşar Kemal’i bir dünya yazarı haline getirdi. Çok sevilen ve devamı istenen, yazarının kendi anlatımıyla maddi kaygılarına da derman olan İnce Memed, zamanla dört ciltlik bir Anadolu destanına dönüştü. Kitabı Güzin Dino Fransızcaya, Tilda Kemal İngilizceye, Nâzım Hikmet Rusçaya tercüme etti, yolculuğu böyle başlayan bir roman elbette yazarını sayısız ödülün, onur, takdir ve tebriğin sahibi yaptı.

İnce Memed’i bozuk düzene kafa tutmasıyla başlayan, yolunu dağda eşkıyayla birleştiren, eşkıyanın da en az ağalar kadar zulmettiğini görüp kendi düzenini kuran bir karakter olarak parlattı. Geride anasını, aşkını, sıradan bir insan gibi yaşamanın lüksünü bırakan İnce Memed, her cildin sonunda halkın derdine kendi bildiği yolla son verdi ve ortadan kayboldu, her sonraki ciltte ise yeni bir macerayla geri döndü. Onu bu denli büyük yapan, evrensel bir temayı, folklorik unsurlarla birleştirerek, gerçek bir coğrafyaya taşıması oldu. Onu bugüne taşıyan ise temelde teknoloji, doğa ve direniş temalarını derinlemesine ela almasıydı.

Yaşar Kemal, bundan yetmiş yıl önce yayımlanan İnce Memed romanında, dili, üslubu, betimlemeleri ile bir edebi deneyime ortak etti okuyucusunu. Edebiyatın da bir deneyim alanı olacağını, İnce Memed romanının kapağından içeri girip, o yolda yürümeye başlayan herkes anlar, hisseder. Hangi yılda yazılmış olursa olsun, hangi coğrafyayı anlatırsa anlatsın, hangi haksızlığa karşı gelirse gelsin, bugün yazılmış gibidir. Bir sırrı vardır bu büyük eserin, zaman, mekân ve her tür kimlik dayatmalarından sıyrılır ve bir çakırdikeni gibi göğsümüze batar. Ağaların zulmü keşke bugün hepimize çok nostaljik bir konu gibi gelseydi ama ne yazık ki öyle değil. Ağalar da zalimler de, ezilenler de romanın yazılışından öncesinde de sonrasında da var. Diyeceğim o ki, İnce Memed, heybetli bir roman nasıl olur sorusunun yanıtı bana göre. Bir iç çekişin dağlara çarpıp büyüyerek geri gelen sesi. Türk edebiyatının kıymetlisi ve insanlığın ortak mirası, bu yüzyılda söylenmiş son tragedya.

Abdi Ağa mı Elon Musk mı?
İnce Memed’in başkaldırısının bir nedeni de makineler ve makineleşmedir. Traktörler, dozerler karşısında insan gücünün, insan aklının çaresizliğinin yarattığı çelişki, bugün yapay zekâ ve dijitalleşen dünya karşısında toplumların duyduğu endişeyle birbirine benzer. Zamanın derebeyi, Abdi Ağa’sı, Hamza’sı, Mahmut Ağa’sı ne ise günümüz insanının karşısında teknoloji şirketlerinin dev isimleri -mesela Elon Musk- aynısıdır. Varlığımız sömürülür, duygularımız ve düşüncelerimiz manipülasyona uğrar ve sonunda bu “kadersiz köy”den başka bir yaşam mümkün olmadığına ikna ediliriz. Yapay zekâ ve otomasyon çağında insanın “Neden varım?” çelişkisini, kapladığı yeri, anlamı ve özü sorgulayan İnce Memed’in içinden alınacak pek çok ders bulunuyor. Bu çağ, her ne kadar bizi birer kimlik numarasına, bizi bir sayıya, bir veriye dönüştürmeye çalışsa da bunu kabul etmeyi reddediyoruz. Bir başka güncel derdimiz, iklim değişikliği ve çevre sorunları yine İnce Memed’in doğrudan değindiği bir nokta. Belki şehirler akıllanıyor ama içinde yitip giden doğa bugünün İnce Memedlerinin canını acıtıyor. Kuruyan göller, kirlenen denizler, iyi yönetilmeyen kaynaklar, tıpkı romandaki gibi bizim hikayemizde de ceylanların su içmesine engel oluyor. İçinde doğanın kurtulmadığı hiçbir masalda insanın da kurtulamayacağını, kurtulsa bile eskisi gibi hiçbir zaman olmayacağını da Yaşar Kemal şu sözle anlatır, “İnsanların bütün geleneklerinden çözülmüşlükleri, çürümüşlükleriyle görülüyor. Başka bir şey söylemek istedim bu romanda yahut olan bir şeyi anlatmak istedim. İnsanın kaderi doğanın kaderiyle birliktir, beraberliktir.” Hepsi bir yana, 1950’lerde kuşların, ceylanların yasını tutmak öncü bir fikir, eşsiz bir buluştur.

İnce Memed Z kuşağı olsaydı
İnce Memed bugün yaşasaydı, yıkılan yok edilmek istenen zeytinlikler için savaşırdı, İstanbul’un siluetine bir hançer gibi saplanan, deprem düşünülmeksizin inşa edilen rantsarayların yıkılması için savaşırdı, halk sağlığını hiçe sayıp zehirli, taklit ve tahşiş ürünleri üretenlerle ve onlara satış izni verenlerle savaşırdı, fahiş fiyat uygulayanlarla, kamu arazilerini özelleştirenlerle, ülkenin doğal kaynaklarını hiçe sayanlarla, suyu israf edenlerle, toprağın kıymetini bilmeyenlerle, hırsızlara, uğursuzlara, çetelere geçit verenlerle savaşırdı, halkın iradesini önemsemeyip iktidarını sağlamlaştırmak için adaleti kullananlarla savaşırdı, ODTÜ’de Toma’nın ne işi var diye sorardı, tekelleşen medyayla, zalimlerin zindanıyla savaşırdı, orman yangınlarını çıkaranlarla, yeterli ve doğru müdahaleyi yapmayanlarla, bir çocuğu katledip cinayet sırrını paylaşan bir köyle savaşırdı, yenidoğanların yoğun bakım ünitesindeki bebek katilleriyle savaşırdı, gelir eşitsizliğini, yüksek kiralarla insanları yerinden edenlerle, sağlık hizmetlerine erişimi imkansız kılan sistemle ve daha niceleriyle savaşırdı. Kim bilir, İnce Memed günümüzde yaşasaydı, bu roman bugünde yazılsaydı, kahramanımız belki de her gün yemek dağıtan bir kurye olurdu, belki de bir markette kasiyer olurdu, atanamayan bir öğretmen, günde üç yüz hasta bakması istenen bir aile hekimi, önüne dosyalar konan bir savcı ya da tüm ifade yolları elinden alınmış bir öğrenci olurdu. Yaşar Kemal’in dediği gibi, bu dünyada herkes “kendi Çukurovası’nı” anlatır. Kim demiş İnce Memed eski bir roman diye. Halk denen büyük usta yani en büyük yaratıcı, bir traktörün kasasından iner, kürsüye çıkar ve adeta binlerce yılın lisanını, doğanınkiyle birleştirip bir söz söyler ve bir slogan kendiliğinden ortaya çıkar, buna da İnce Memed denir.

İnce Memed hangi modern yaklaşımlarla okunabilir?
-Ekokritik yaklaşım, edebi eserlerin çevre-doğa, insan-doğa ilişkisi bakımından ele alınmasıdır. İnce Memed, Çukurova insanının doğa ile birlikte süren ve birbirinden bağımsız ilerleyemeyen yaşamını, doğayı başlıca bir karakter olarak ele almasıyla ekokritik kriterleri yerine getirir.
-Meta modernizm, modernizm ve postmodernizm açısından edebi eserlerin ve karakterlerin duygusal derinlik ile anlam arayışını önceleyen bir yaklaşım. İnce Memed’in bireysel adalet arayışı, toplumsal bir arayışa döner.
-Yeni samimiyet, 1980’lerde ortaya atılan bu kavram, sanat eserlerini, içtenlik ve duygusal dürüstlük açısından ele alır. Kahramanların çatışmaları bütün açıklığıyla ortadadır, eleştirilmeye açık yanları, romanda da açık edilmiştir, bu yönüyle İnce Memed yeni samimiyet yaklaşımı için de başka bir gözle okuma yapılmasına olanak verir.
-Uzak Okuma ve Dijital Beşerî Bilimler, bu yaklaşım, insanlara hiç okumadıkları romanları, bilgisayarlar ve dijital teknolojiler aracılığı ile analiz etme imkânı verir. İlk kez 2000 yılında Franco Moretti’nin ortaya attığı uzak okuma, metinleri geniş veri setleri olarak ele alır ve nötr bir okuma yapılmasını, okumadan direk anlamaya geçilmesini sağlar. İnce Memed, özgün dil yapısı, betimlemeleri ve tekrarları ile bu açıdan ele alınabilir.
-Postkolonyalizm, sömürgecilik sonrası toplumların sanat eserlerinde, edebi metinlerdeki temsillerini eleştirel bir yaklaşımla inceler. İnce Memed, köylünün ağalık sistemi karşısında ezilmişliğini ve direnişini anlatması bakımından postkolonyalist bir okumaya da imkân verir.

Bedia Ceylan Güzelce

Bu yazının kısa versiyonu Kafa dergisi Mayıs 2025 sayısında yayımlanmıştır.

tr_TRTurkish